9.11.07

Yeni Dünya Düzeni


Allen Dulles, 1953-1961 arası CIA Başkanı, Amerikan servislerini yeniden düzenleyen ve CIA'yı kuran mason...

Thomas Dewen, ABD'li mason senatör ve mafya avukatı...

H. Hughes, CIA ve Mafya'ya maddi destek veren milyarder...

Maximilian Kohnstamm, Hollanda Prensi Bernhard'ın mason ortağı...

Bedell Smith, CIA eski Başkanı...

Meyer Lansky, Mafya'yı CIA yararına çokuluslulaştıran Yahudi...

Joseph Retinger, CIA Uluslararası İşler Müdürü, Avrupa Hareketi'ni yöneten mason...

Bu kişilerin ortak bir özellikleri var. Bunlar, yeni dünya düzenini CIA-Mafya-Masonluk üçgeniyle gerçekleştirmek için gereken hareketi başlatan kişiler. Ama ABD, 50'li yılların başında bu tip bir varlığın Avrupa'da rahatsızlık yarattığını farkedip daha etkili bir yolla, lobi örgütleriyle Avrupa'ya hükmetmeye karar vermişti.

1952'de Avrupa Hareketi'nin Genel Sekreteri Joseph Retinger, uluslararası bir örgüt kurmanın gerekliliğini açıkladı. İlk kuruluş toplantısında CIA Başkanı William Donnavan, CIA'dan Bedell Smith, Hollanda Prensi Bernhard ve NATO Genel Sekreteri Joseph Luns önderliğinde biraraya gelen kişiler, gelecekteki Bilderberg Group'un ilk temellerini attılar. Bu toplantıya katılanların çoğunluğu da masondu.

1954 yılında Retinger'in başkanlığında Bilderberg Group kuruldu. Bu örgütün üyeleri arasında masonlar, politikacılar, gizli servis elemanları, CIA başkanları, mafya patronları bulunmaktaydı. Bu kişiler Avrupa organizasyonlarında önemli rol oynadılar. Avrupa Ekonomik Birleşme Derneği, Avrupa Kültür Merkezi, Avrupa Hareketi, Avrupa Konseyi gibi kuruluşların tümünde bu isimleri görmek mümkündü.

Bilderberg'i ilk başta CIA kurmuştu. Ama daha sonra bu örgüt, Bilderberg politikasının bir enstrümanı haline dönüştü. CIA Başkanı'nı bile Bilderberg seçiyordu... David Rockefeller önderliğinde, CIA'dan Walters ve Rocca, Trilateral Komisyonu'nun temellerini attılar.

Rockefeller, Rothschild, Kissinger, Brzezinski 70'li yıllarda bu lobileri örgütleme işini ele aldılar. Kissinger politik hayata Rockefeller ve CIA sayesinde gelmişti. Brzezinski de Rockefeller tarafından himaye ediliyordu. David Rockefeller Trilateral ve Nelson Rockefeller Bilderberg Başkanı olarak bu örgütlerde alınan kararlarda önemli rol oynıyorlardı.

SİCİLYALI YAHUDİLER

Mafya, hakkında çok konuşulan ama tam olarak bilgi sahibi olunamayan bir konudur. İşin ilginç yanı CIA, Mossad gibi servislerin mafyayla mücadele içinde oldukları izleniminin veriliyor olmasıdır. Özellikle film sektörü sayesinde pompalanan imaj "fötr şapkalı, makinali tüfekli" bazı adamların "pis işler" çevirdiği, ABD gibi kahraman ülkelerin ve gizli servislerin bunlarla mücadele etmeye çalıştığı şeklindedir. Fakat işin içyüzü hiç de göründüğü gibi değildir. Mafya zaten CIA, Mossad gibi örgütlerin, masonluğun, siyonizmin bir parçasıdır.

Amerikan ticari hayatı hiçbir zaman mafyadan bağımsız olamamıştır. Amerikan hayatındaki etkisine rağmen mafya küçük çaplıdır. Bunların çoğunluğu İtalyan asıllıdır. Özellikle Sicilya'dan gelen bu insanların çoğunluğu da Yahudidir. Sicilya Mafyası'nın uluslararası uyuşturucu satışı işinde Kuzey ve Güney Amerika'nın suç aileleriyle uzun süreden beri bağlantıları olduğu biliniyordu. Mafya'ya dahil olan herkes kan ve ateş yemini ile bağlanıyordu.

Meyer Lansky: ULUSLARARASI SUÇUN YÖNETİM KURULU BAŞKANI

Asıl adı Meyer Suchowljansky olan Meyer Lansky, II. Dünya Savaşı sonrasında, Florida'da "Kumarhaneler İmparatoru" olarak tanındı. Al Capone ve Salvatore Luciano ile işbirliği içinde çalışıyordu.

Lansky kumar, içki ve fuhuştan kazandığı tüm paraları İsviçre'de Yahudi Tibor Rosenbaum'un yönettiği International Credit Bank'a değişik yollardan transfer ediyordu. Rosenbaum bir hahamdı ve hahamlığını ve aşırı dindarlığını, "Avrupalı bankacı" rolüyle çok iyi gizliyordu. Haham yetiştiren bir aileden geliyordu. International Credit Bank kurulmasından kısa bir süre sonra Avrupa'dan İsrail'e yollanan tüm yardımların ilk geçit noktası durumuna geldi. Müşterileri arasında Israel Corporation en önemli yeri tutuyordu. Rosenbaum'un İsrail'deki temsilcisi İsrail gizli istihbarat örgütü Shin Beth'in şefi Amos Manor'du. 1967'de Life dergisi bu bağlantıları ortaya çıkarır. İsrail-Haham Rosenbaum-Rothschild-Mafya-Lansky bağlantısı açıklandı.

Bu bağlantıların ortaya çıkması üzerine, Lansky ve yakın arkadaşı Yahudi Doc Stacher hakkında, Senatör Robert Kennedy döneminde büyük soruşturmalar açıldı. Doc Stacher İsrail'e kaçarak Tel Aviv'e yerleşti ve böylece hapis cezasından kurtuldu.

1970 sonunda Lansky, İsrail'e çok gizli bir giriş yaptı. Burada Stacher'la buluştu. İsrail'deki sosyal kuruluşlara yardımda bulundu. Ilan adlı bir kuruluşa başkan oldu. Kudüs'te kendi adına bir sinagog yaptırmak için harekete geçmişti. Zaten daha önce ABD'de de kendi adına bir sinagog yaptırdığı biliniyordu. ABD'de Amerikan Yahudilerini Birleştirme Derneği'ne de önemli yardımlarda bulunmuştu.

II. Dünya Savaşı sonrası tüm dünyada kontrgerilla hareketi başlatılmıştı. Bu hareket için ABD'den, ve özellikle CIA'dan 38 milyon dolarlık bir fon ayrıldı. 3 milyon dolar da ismi açıklanmayan şirket ve patronlardan alındı. Bu olayın kurucuları arasında CIA şeflerinin yanında bir isim daha göze çarpmaktaydı, bu isim Mafya Babası Meyer Lansky'di.

Meyer Lansky bütün organize suçların en parlak beyniydi. "Lansky, namusuyla ticaret yapan bir işyeri kursaydı..." diye anlatıyordu bir FBI görevlisi, "...şimdi General Motors'tan bile büyük bir imparatorluğun sahibi olurdu. Kariyeri boyunca kaçakçılıktan, bütün Amerika'ya yayılan kumarhanelerinden, tefecilikten ve borsadan kazandıklarıyla 300 milyon doların üzerinde büyük bir servet sağladı. En büyük arzusu İsrail'de sessizce bir köşede yaşamaktı."

Anthony Summers'ın Resmi ve Gizli: J. Edgar Hoover'in Gizli Yaşamı adlı kitapta FBI şefi Hoover'in eşcinsel olduğu ve bu gerçeği saptayan mafya babası Meyer Lansky'nin bunu Hoover'e karşı ölünceye kadar koz olarak kullandığı belirtiliyor. FBI şefi Hoover'in kadın kılığına girmiş ve cinsel ilişki halindeki fotoğrafları OSS şefi William Donnovan tarafından Meyer Lansky'ye veriliyor ve bu fotoğrafların Meyer Lansky tarafından hayati koz olarak kullanıldığı söyleniyor.

Meyer Lansky, Hoover'in eşcinsel olduğuna ilişkin somut kanıtları, FBI'nın faaliyetlerine karışmasını önlemek için kullandı. Hoover'in ölümünden iki yıl öncesine, 1970'e kadar Lansky'ye hiçbir federal suçlama yöneltilmedi. Bir ara vergi kaçırdığı öne sürüldüyse de bu bir sonuç vermedi ve 1983'te ölünceye kadar özgürce yaşadı.

Meyer Lansky'nin ilginç bir bağlantısı da P2-Mafya-Vatikan üçgeninin önemli ismi Sindona idi. Sindona, McCaffrey ve Borghese bir İtalyan bankası olan Universal Banking Corp.'a ortaklardı ve bu banka Meyer Lansky ve Mafya için bir hareket sahasıydı. Banco Ambrosiano'nun iflası Vatikan'a bir milyar dolara maloldu ve başkanı Roberto Calvi'nin ölümüyle sonuçlandı.

İsrail'in kurulmasında önemli rol oynadığını bilinen Haganah ve Stern terör çeteleri de Lansky tarafından finanse edilmişlerdi. İsrail Devleti, Macar Yahudisi olan Tibor Rosenbaum'un yeraltı örgütleri aracılığı ile ulaştırdığı yardımlar sayesinde kurulmuştu, İsviçre'deki International Credit Bank'taki kontrolüyle Haganah ve Stern çetelerine silah ve para sağladı. International Credit Bank, Lansky'nin Mafya ve gizli operasyonları için yabancı bankasıydı ve gizli operasyonları için Mossad'ın Avrupa Fonu'nu idare ediyordu.

İSRAİL İÇİN ÇALIŞAN ÜÇLÜ ÇETE: Mafya Babası Lansky, Sofu Rosenbaum, Banker Rothschild

"Mossad'ın -ya da İsrail'in- en büyük yardımcıları İsrail dışında yaşayan Yahudilerdir" yargısı çok doğrudur. Buna bir örnek, Mafya'nın Avrupa'daki bağlantı merkezi olarak bilinen International Credit Bank'ın yöneticisi, Yahudi Mafya Babası Lansky ve Yahudi Banker Rothschild ile ortak çalışan,"sinagogların sofu müdavimi" Rosenbaum'dur.

Rosenbaum, Cenevre'deki International Credit Bank'ın sorumlu yöneticilerindendir, aynı zamanda Mafya Babası ve Hollanda Kralı Bernhard ile yakın ilişkileri vardır. Rosenbaum Macaristan'da doğmuş, II. Dünya Savaşı'nda ülkenin ünlü Yahudi direniş örgütünün önde gelen isimlerinden biri olmuştur. Koyu bir siyonist olarak, kurulduğu günden bu yana İsrail Devleti'ni hararetle desteklemektedir.

1949 yılına gelindiğinde, İsviçre ile İsrail arasındaki ticari ilişkileri sağlayan Helvis Management Corporation'ı Rosenbaum yönetmektedir. İsrail İşçi Partisi'nin finansörü ve İsrail'i ekonomik açıdan destekleme politikasının mimarı Pinhas Sapir ile yakın dostluğu vardır. Gerçekte Mafya'nın Avrupa'daki bağlantı noktasını oluşturan International Credit Bank'ın 1960'dan başlayarak yöneticisi durumuna geçen Rosenbaum, Las Vegas kumarhanelerinden kaçırılan milyonlarca doların Edmond de Rothschild'in tasarrufları ile aynı merkezde toplanmasını organize etmiştir.

Kanunsuz birtakım işlerini örtbas etmek ve dokunulmazlık zırhına sahip olabilmek için Büyükelçi konumuna kadar yükselmiştir.

O dönemde IOS Şirketini kuran Bernie Cornfield ile sıkı bir işbirliği içinde olan Rosenbaum, aynı zamanda Liberya'nın Avusturya'daki Büyükelçisi sıfatıyla da Batı Afrika yöneticileri arasında saygın bir konuma sahiptir. Finans ve politika ilişkilerini, Rosenbaum'un Cenevre'deki bankası aracılığıyla gerçekleştiren Cornfield'in müşterileri, verilen hizmetin karşılığını IOS şirketinin hisse senetlerini yeniden satın alarak ödüyorlardı.

Birlikte gayet iyi çalışan iki ortaktan Cornfield, serüvenci, hayalperest, eksantrik bir kişiliğe sahipti. Rosenbaum ise onun tam tersine, kılı kırk yaran, düzenli olarak sinagoga giden, sofu bir karakterdi. Ama, finans alanında büyük bir şöhreti vardı. Nitekim, kendisine büyük bir güven duyan İsrail Hükümeti, 1968 yılında ihtiyacı olan askeri malzemenin satın alma işlerini Rosenbaum'a ihale etmişti. Bir keresinde, o sıralar İsrail Başbakanı olan Şimon Peres, "Ulusal Güvenlik" gerekçesiyle 24 saat içerisinde 7 milyon dolar bulmak zorunda kalmış, ve o an Rosenbaum'a başvurmuştu. Rosenbaum parayı temin etmişti.

Arap devletleri tarafından boykot edilen Yahudi kuruluşlarının başında gelen International Credit Bank'ı kullanan Rosenbaum, Lausanne'daki Ortadoğu Petrol şirketlerinden İsrail adına petrol satın alıyordu.

Life dergisi 1968 yılındaki bir sayısında, Rosenbaum'un ortağı Sylvain Fredman'ın mafya babası Meyer Lansky ile birlikte çalıştığını, Miami'den transfer ettiği 350 bin doları Cenevre'deki bankada, "Maral 2818" numaralı hesaba yatırdığını açıklamıştı. Kumarda yitirdiği paraları karşılamak için kasayı zimmetine geçiren muhasebeci örneği, Rosenbaum da, Edmond de Rothschild tarafından yönetilen ve kontrol edilen Israel Corporation'a başvurdu.

Israel Corporation'ın işlevi, siyonist çevrelerden topladığı paraları İsrail'deki yarı resmi ve resmi sektörlere, örneğin denizyolları taşımacılığı yapan Zim gibi şirketlere yatırmak idi.

İsrail Sanayi ve Ticaret Bakanlığı eski genel müdürlerinden ve Israel Corporation'un yöneticilerinden Michael Tsur, dostu Rosenbaum için şirket fonlarından çektiği 8.5 milyonu avans olarak verdi. Aslında, gene Rosenbaum'a ait olan, Liechtenstein Prensliği'nin başkenti Vaduz'daki International Credit Bank'ın hesabına transfer edilen meblağın toplamı 14 milyon dolardı. Sadece Israel Corporation'un hesabından değil, Zim Navigation'un ve Oil Rafineries adındaki İsrail şirketlerinden de para akmıştı. Bunların Lüksemburg ve Vaduz gibi yerlerde verginin kolayca kaçırabilmesi sebebiyle de, açılan soruşturmalar sonuçsuz kalıyordu.

Meyer Lansky ve TEHLİKELİ BAĞLANTILARI

Yahudi Mafya Babası Meyer Lansky'nin tehlikeli bağlantıları, P2 ve Vatikan'ın kara para bankeri Sindona'dan Rosenbaum'a, Detant'ın mimarı Nixon'dan Soğuk Savaş mimarı Truman'a, CIA Şefi Dulles'ten Yahudi bankerler Rothschild ve Rockefeller'lara kadar uzanmaktaydı. İsrail'in çıkarları için çarpışan bu şebekede Meyer Lansky de önemli bir rol üstlenmişti.

Richard Nixon'ın belli başlı iki koruyucusu vardı. Bunlardan birisi Pepsi-Cola şirketinin başkanı Donald Kendall idi. Nixon, Kendall için, kapitalistlerin malı olan şurubu Brejnev'in votkası ile değiş tokuş yaptı. Öteki koruyucusu ise Mafya'nın finansör patronu Meyer Lansky'den başkası değildi.

Sindona ve Rosenbaum gibi Nixon'un dışında olduğu sanılan olayların aslında Doğu ile yapılan işbirliğini simgeledikleri bilinmekteydi. Gerçekte, bu finans güçleri, "Votka Cola" iktidarında, yasal olmayan yollarda muazzam meblağları bir yandan öte yana aktardılar. Müşterileri arasında Moskova Narondy Bankası (Londra'daki Sovyet Bankasıdır) Vatikan ve İtalyan Komünist Partisi gibi birbirleriyle çelişen güçleri bir arada barındırdılar. Tüm bu skandallar süresince, iş adamları ile "Votka-Cola" yandaşları arasında yoğun ilişkilerin kurulmuştu.

Nixon'ın Doğu ile ilişkilerini genişletmesi sırasında, Mafya ile olan bağlantısını, herhangi bir New York'luya benzeyen, soluk yüzlü bir adam, Meyer Lansky gerçekleştiriyordu. Lansky otuz yıldan bu yana Mafya'nın asıl patronu olarak görülüyordu. Gerçek bir mali uzman olan Lansky, Capone, Dillinger, Lucinao, Nitri gibi mafya patronlarından daha uzun yaşamayı başarmıştı. Şimdi de "Cosa Nostra" devrinin yöntemlerini günümüzün ekonomik gerçeklerine mükemmel bir şekilde uyguluyordu. Bankaları, şirketleri kontrol ediyor, sendikanın parasını en önemli sınaı ve mali yatırımlarda değerlendiriyordu. Böylece Mafya'yı Amerikan ekonomisinin gerçek bir parçası durumuna sokmuştu. Lansky bu gizli kapaklı işleri, bankacılık dalaverelerini çok iyi biliyordu. Las Vegas'ta, "Laundring" adını verdiği haraca bağlama sistemini o kurmuştu. Bu sisteme göre, Mafya'nın kontrolü altındaki her kumarhanenin kapanışında bir adamı geliyor, haraçları doldurduğu çantayı alarak dışarı çıkıyor ve bu para aynı gün Bahama Adaları, Porto Rico, İsviçre ya da bir başka vergi cennetinde açılan hesaba yatırılıyordu. Böylece ABD vergi yasalarının denetiminden kurtulan bu paralar iş yerlerini satın almak, istenilen siyasi akımları finanse etmek için kullanılıyordu. Zaten kimse Lansky'nin kamu işleriyle yakından ilgilenmediğini söyleyemezdi. Roosevelt, Truman, Eisenhower ve Nixon'un başkanlık seçimlerinde adaylıklarını onun desteklediğini bilmeyen yoktu. Lansky ile Nixon arasındaki yakın ilişkiler, 1940 yılında Nixon, Duke Üniversitesi'nde hukuk bölümünde öğrenciyken başladı. Nixon, o zamanlar sürekli aşk romanları okuyan, bir gün FBI ajanı olmayı arzulayan, içine kapanık bir tipti.

Nixon, bu hayalleri gerçekleşmeyince, Lansky'nin Batı yakasındaki sendikal işleriyle ilgilenen Bugsy Siegel ile birlikte avukatlık bürosunda çalışmaya başladı. 1941'de, Siegel'in girişimiyle, Havana'ya gizli bir ziyarette bulundu. Daha sonra, anılarını yazarken, buraya "yerel bir avukatlık bürosu almak için geldiğini" belirtti. Oysa kaldığı otel Mafya'nın, görüştüğü kişiler ise Lansky'nin iş yaptığı kişilerdi. Lansky o zamanların vergi kaçırma ve karanlık işler yapma şampiyonu olarak Karayipler'e büyük önem vermekteydi. Kumarhane işletmek, kadın ticareti ve esrar satışı, geri kalmış yörelerin yöneticilerine de gelir sağladığı için, bu işlere izin veriliyordu. Vergi cenneti olan Karayipler sayesinde cinayet sendikası büyük bir servet yaptı. Nixon'un Küba'ya yaptığı ilk gezi sırasında, Lansky, Diktatör Fulgencio Batista'nın en güvenilir adamı durumdaydı. Yaratılan bu serveti haklı gösterebilmek için, aralarına temiz bir geçmişe sahip siyaset adamlarının alınmasına karar verdi. 1946'lardan sonra Karayipler'in Amerikan kıyılarına kızılların yaklaşmasını önleyecek en son Hür Dünya Parçası olduğu kampanyası açıldı. Mafya yanlısı gruptan Florida senatörü George Smathers, bu güçler sayesinde Maliye Komisyonu'na seçildi. Truman ile poker, Eisenhower ile golf oynadıktan sonra geleceğin Başkanı Nixon ile dostluk kurmakta gecikmedi...

Nixon ABD başkanlık seçimlerine iki kez adaylığını koyan, New York eski valisi ve Cumhuriyetçi Parti Seçim Komitesi'nin etkin üyesi Thomas Dewey'in yardımlarıyla 1952'de Eisenhower'in yardımcılığına atandı. Dewey, 1943 yılında mafya babası Lucky Luciano'nun serbest bırakılmasına izin veren kişiydi. Luciano o tarihten sonra Sicilya'ya yerleşti ve ABD'ye gidecek olan mafya üyelerine lojistik destek sağladı. Dewey'in özellikle, Meyer Lansky'ye ait Mary Carter Paint Company'nin bünyesinde CIA'nın eski başkanı Allen Dulles ile ilişkileri çok önemlidir. Bu şirketin ortakları arasında yer alan bebek yüzlü Charles Rebozo ile Nixon arasında kurulan dostluk çok hızlı bir biçimde ilerlemişti. Hatta, her ikisinin "aydınlar, liberaller" konusunda aynı duyguları paylaştıkları, bu zümrelerin ABD'nin maneviyatını kemirdiklerini iddia ettikleri görüldü.

Lansky 1970 yılında, yürürlükteki yasaların şekilden itibaren olduğunu gösteren en şaşırtıcı girişimi gerçekleştirdi. Resorts International aracılığı ile Peloguin'in başında olduğu yeni bir şirketi 2 milyon dolar sermaye ile kurdu... Amerikan hisse senetleri borsasına kote edilen Resorts International 1969 yılı Ocak ayında, Pan Am'ın Gulf Western'deki 900 bin hissesini satın aldı. Lansky'nin şirketi bundan bir ay sonra, David Rockefeller'e ait Chase Manhattan Bank'ı gizli görüşmeler yaparak 1.5 milyon hisse senedinin daha sahibi olma yollarını arıyordu.

ADL ULUSLARARASI BİR SUÇ ÖRGÜTÜ MÜ?

Uluslararası siyonist örgüt B'nai B'rith'in bir kolu olan ADL (Anti Defamation League) teşkilatının oldukça ilginç bir öyküsü vardır. Görünüşte yalnızca propaganda amaçlı olan kuruluşu biraz araştırınca çok değişik hedefleri olduğu anlıyoruz. Uyuşturucu sektörünü kontrol eden ve buradan elde ettiği parayı ABD'li politikacılara rüşvet vermek için kullanan ADL'nin içyüzüne bir göz atalım.

ADL sadece bir "Yahudi Hakları Lobisi" değildir. Bağlı olduğu B'nai B'rith bünyesinde kurulduğundan beri İngiliz gizli servisleri ve çeşitli gizli örgütlerle işbirliği içinde olmuştur. ADL ırkçı Ku Klux Klan'a yakındır. Bunun yanısıra Kolombiya'daki Medellin kokain karteliyle yakın ilişki içindedir. ABD'nin finansal ve politik kurumları, kanunsuz uyuşturucu sermayesinin avucuna düştüğünden beri ADL'nin gücü daha belirgin hale gelmiştir.

ADL'nin, dünyanın en büyük mafya babası "organize suçun yönetim kurulu başkanı" Meyer Lansky ile birlikte organize ettiği oldukça ilginç olan kirli işleri The Ugly Truth about the ADL adlı kitapta görmek mümkündür.

Moe Dalitz, altmış yıldan beri organize suçların en önemli ismi ve bunların "Yönetim Kurulu Başkanı" Lansky'nin sağ koludur... Meyer Lansky Küba'ya giderek ilk kumar, narkotik ve para bölgesini kurarken, Moe Dalitz onun özel haklara sahip ortağıydı. Benjamin "Bugsy" Siegel da bir diğer ortaktı...

Lansky ve Siegel "Murder Inc."i, ya da Meyer ve Bugsy çetesini, kurarak kanunsuz içki ve narkotik trafiğinin en başta gelen organizatörleri oldular. Lansky'nin 1983'teki ölümünden iki sene sonra Dalitz ADL'nin gönüllü hizmetkarı olarak tanımlandı. Uyuşturucu parasının gücü arttıkça, ADL'nin politik ve finansal etkinliği de arttı. Hisse hırsızları Ivan Boesky, Michael Milken ve uyuşturucu bankerlerinden Edmund Safra ile Moe Dalitz, ADL'nin kasasına milyonlar akıttılar.

1929'da Meyer Lansky'nin New York "suç komutanlarından" Frank Erickson Sterling National Bank'ı kurdu. Erickson para aklama konusunda uzmandı. 1926'da Arnold Rothstein öldürülünce yerine Lansky geçti ve "Ulusal Suç Şirketi'nin Yönetim Kurulu Başkanı" oldu.

Theodore Silbert, ADL'nin ön plandaki adamıydı. ADL'nin kazançlarını Sterling National Bank'a yatırıyordu ve bankanın hisselerine yatırım yapıyordu. ADL'nin yatırım yaptığı diğer şirket ise Amerikan Banka ve Sigorta Şirketi (American Bank and Trust Company, ABT)ydi. Bu şirketin başında ADL-New York Komiseri ve B'nai B'rith Uluslararası Başkanı Philip Klutznick vardı...

ADL'nin Sterling Ulusal Bankası'yla olan ilişkisi Theodore Silbert'ten sonra da devam etti. Bankanın uzun zaman başkanı ve ADL'nin adamı olan Maxwell Raab, Meyer Lansky'nin International Airport Hotel Corporation'da iş ortağıydı. Reagan yönetimi sırasında ABD'nin İtalya Büyükelçisi oldu.

1963'te ADL finans kaynaklarını arttırmak için Hollywood yapımcısı Dore Schary'yi Ulusal Yönetim Kurulu Başkanı olarak atadı. Bu dönemde Schary, Metro Goldwyn Mayer Stüdyoları'nda çok büyük nüfuza sahipti. Schary, suç şirketinin önde gelenlerinden Abner "Longie" Lwillman ile yakın arkadaştı. Lwillman, Lansky'nin Hollywood film endüstrisine girmesini sağlayan kişiydi.

1970'lerde ADL'den Kenneth Bialkin, hukuk firması Willkie, Fart and Ballagher aracılığıyla Robert Vesco'nun Investors Overseas Service (IOS) şirketini devralmasını sağladı. Şirketin kurulması için gerekli finansı Rothschildlar sağlamıştı ve şirket Bernie Cornfeld tarafından kurulmuştu. IOS, Meyer Lansky'nin uluslararası suç şirketi için cephe rolü oynuyordu. IOS "Satış Personeli" uluslararası bölgelerde nakit dolu bavullarla dolaşıyorlardı. Paraların bir kısmı yerel yatırımcılardan geliyordu, fakat çoğunluğu Lansky'nin kumar, kadın ticareti ve şantajlarından geliyordu.

Bu nakitler İsviçre bankalarındaki gizli hesaplara yatırılıyordu. Bankaların bir kısmı IOS takımına dahildi. Cenevre'deki International Credit Bank ve Nassav, Bahama'dan Bank of World Commerce Lansky'nin işleri için kullanılıyordu.

Lansky ve adamları yeraltı bankacılık operasyonlarını İsviçre'den Karayipler'e taşıyarak ABD'ye kokain ve Marihuana kaçakçılığını arttırmaya karar verince, ADL ve Kenneth Bialkin eliyle bu organizasyonu düzenledi.

Meyer Lansky'nin rüyası gerçekleşiyordu: Organize suç ortaklarını ABD ekonomisini oluşturanların yerine oturtuyordu ve ADL buna adım adım yaklaşmıştı.

ADL, tüm Filistinlilerin yok edilmesi tezini savunan, Jewish Defense League (JDL)'nin kurucusu fanatik haham Meir Kahane'nin kurduğu terör grubuyla da işbirliği içindeydi.

Kahane'nin biyografisini yazan Robert Friedman'ın belirttiğine göre bu militan Yahudi grubu, kurulduğundan beri gizli tutulan üç kişilik bir komite tarafından yönetiliyordu. Bu komitede İsrail Başbakanı ve Mossad operasyonları şefi Yitzhak Şamir, sağ kanat İsrail parlamenteri Geula Cohen ve Brooklyn ADL Başkanı Bernard Deutsh vardı.

Son 20 yıldır Wall Street avukatlarından Kenneth Bialkin ADL'nin önde gelen isimlerinden biri olmuştu. Bialkin 1982-86 yılları arasında ADL'nin Ulusal Yönetim Komitesi Başkanı olmuştur.

Bialkin'in şöhretinin asıl nedeni, Amerika'nın uyuşturucu dünyasındaki rolüne yaptığı katkıydı. Kenneth Bialkin'in perde arkasındaki manevraları olmasaydı, Kolombiya'daki Medellin Kokain Karteli'nin ABD'de çıkarma yapması mümkün olmayacaktı. Bialkin, Edmund Safra ve American Express arasındaki gerilimi yumuşattığı gibi finansör Robert Vesco ile Medellin Karteli'nin lojistik şefi Carlos Lehder Rivas arasındaki işbirliğini sağladı. Sonuç olarak Karayipler'den ABD'ye ulaşan kaçakçılık yolları birleşerek 1980'lerde Amerikan sokaklarını marihuana ve kokain ile doldurdu...

Carter döneminde ve Reagan'dan önceki diğer dönemlerde, ABD ekonomisi kara para tüccarları için uygun hale gelmiş durumdaydı. "Uyuşturucu dolarları" Birleşik Devletler'e dolup taşıyordu ve Bialkin anladı ki, eğer bu parayı toplayacak büyük bir finansal firma kurarsa karı sınırsız olacaktı.

Hızlı bir ilerlemeyle Bialkin, Lehman Brothers ile Kuhn, Loeb and Co.'nin birleşmesini sağladı. Shearson Hayden Stone ise Loeb Rhodes'in yönetimini ele geçirdi. 1984'te bu kuruluşların hepsi American Express Company tarafından satın alındı ve adını sonra Shearson Lehman American Ekspress (Amex) olarak değiştirdi... Bialkin bu şirkette yönetim kurulunda bir yer edindi. Bialkin'in yakın arkadaşı Henry Kissinger bir çok uluslararası şirketin danışmanlığını yapmanın yanısıra, Amex'in yönetim kuruluna katıldı.

1983'te Bialkin bu sefer Amex ortaklığının, Edmund Safra'nın Cenevre'deki Ticari Kalkınma Bankası (Trade Development Bank) ile birleşmesini sağladı... Bu şirketin büyük hissedarlarından biri de, Lansky'nin adamlarından Carl Lindner'di. Lindner, United Fruit Brands Company'nin sahibi oldu. 1978'deki resmi rakamlara göre ABD'ye giren kanunsuz uyuşturucuların % 20'si Güney ve Orta Amerika'dan United Brands aracılığıyla kaçırılıyordu ve bu şirket ABD istihbaratı ve organize suçlarla uzun süredir bağlantıdaydı.

Kasım 1985'te İsrail ajanı Jonathan Pollard tutuklanınca, Kenneth Bialkin İsrail'e giderek "uygun" savcıların bu davaya atanmalarını ayarladı.


Solda, CIA'nın sırlarını çalarak MOSSAD'a aktaran Amerikan yahudisi Jonathan Pollard bu misyonu o zamanlar Başbakanlık istihbarat danışmanı olan ve daha sonra Netanyahu kabinesinde yer alan Rafael Eitan'ın kişisel emirleriyle yürütmüştü.Ortada, ABD'ye giderek Pollard'ı hapishanede ziyaret eden İsrail Başhanamı Mordechai Eliyahu. Solda, Pollard'a dayanışma ziyaretleri yapan bir diğer haham Emanuel Rackman. Bunun yanında, 64 kişilik bir haham komitesi de Pollard'ı hapiste ziyaret etti.

ADL'nin Rusya'daki üyesi Yahudi Bronfman Hanedanı da oldukça faaldi. Rus Mafyası'nın patronu "Viski İmparatoru" Edgar Bronfman'ın ilginç politik ilişkileri vardı.

ADL'nin Moskova'daki dostlarından biriydi Edgar Bronfman. Üçüncü nesil Bronfmanlar başarıyla babalarının kaçakçılık işini kanuni bir "Seagram"s Viski İmparatorluğu'na dönüştürdüler. Bu dönüşümü ABD Hazine Dairesi destekledi ve uzun süredir büyük suçlarla elde ettikleri paraların aklanmasına karşılık olarak bir kaç milyon dolarlık vergi aldılar.

Bronfman Ailesi bu anlaşmadan mültimilyoner olarak çıktı. 1972'de Montreal'de Kanada Suç Komisyonu bir rapor yayınlayarak Mitchell Bronfman'ın şehrin en büyük gangsterlerinden Willy Obront ile suç ortağı olduğunu söyledi. Bu ikili uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlanıyordu.

Bronfman, Dünya Yahudi Kongresi'nin (World Jewish Congress) kontrolünü devralarak bunu ADL'nin uluslararası bir koluna dönüştürdü ve Ulusal Komisyonu'nda yer aldı. 1986'da Bronfman'ın Yahudi Kongresi'nden bir yardımcısı Doğu Almanya'daki acımasız Komünist rejimiyle bağlantı kurdu. Bronfman'ın Seagram Şirketi Doğu Almanya'nın Komünist Partisi SEO'in içki dağıtım şebekesi oldu.

1988'de Edgar Bronfman, Doğu Berlin'e giderek SEO lideri Erich Honecker ve partiden Hermann Axen ile görüştü. Bu ziyarette Bronfman, Doğu Alman liderine Washington'da Ronald Reagan'la görüşme ayarlama sözü verdi. Edgar'ın kardeşi ve iş ortağı Charles ise Honecker diktatörlüğünün yakın arkadaşıydı. Kendisi Kanada-Doğu Alman Dostluk Birliği'nin Başkanı'ydı ve iki ülke arasındaki pasaportlarda vizeleri kontrol edebiliyordu.

8 Nisan 1993 günü California Eyaleti Emniyeti, ADL'nin Los Angeles ve San Fransisco şubelerine bir baskın düzenleyip bütün evrak ve bilgisayarlarına el koydu. Aynı gün savcılık bir basın toplantısı düzenleyerek 800 sayfalık soruşturma raporunu bir bildiri ile beraber basına dağıttı. Fakat Amerikan basınında çıt çıkmıyordu. Ülkenin en önemli teşkilatı 20 senedir devam eden bir casuslukla suçlanıyor fakat ne basın ne de yayın organları, bu yeri yerinden oynatacak müthiş haberle ilgilenmiyordu.

Eyalet savcılığının yaptığı açıklamalara göre ADL'nin bölge yetkililerinden Roy Bullock, takriben 1.000 politik organizasyon ve 10.000 kişi hakkında son derece özel bilgileri kanunları çiğneyerek, FBI ve CIA'nın dahi cesaret edemediği metodları kullanarak dosyalamış, ayrıca bunlardan ilgili olduğuna kanat getirdiği bilgileri para karşılığı İsrail'e ve Hollanda'dan gelen Yahudilerin kurduğu Güney Afrika hükümetlerine satmıştı. Bilgi verenlerin içinde dedektif Gerard da vardı. Gerard üç yıl boyunca CIA'da görev yapmış, 93 yılının Kasım ayında da Filipinlere kaçmıştı.

ADL'deki bu kanunsuz dosyalamalar yüzünden başı belaya giren kişi ve kuruluşlara bakıldığında, hepsinin de şu ortak özelliği göze çarpar: Bunların hepsi de çeşitli tarihlerde değişik vesilelerle Yahudi düşmanı damgası yemişlerdir. California eski senatörü Pete McKloskey Filistin sempatizanı, dolayısıyla Yahudi düşmanı olarak damgalanmış, New York City Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Leonard Teffries ise 20 Temmuz 1991 günü yaptığı bir konuşmada "Amerika'nın köle ticaretinde Yahudilerin de payı vardır" dediği için boy hedefi olmuş ve 20 sene hizmet ettiği üniversitesinden üç gün içinde kapı dışarı edilmişti.

B'nai B'rith-Mossad-Mafya BAĞLANTISI VE Evsei Agron'un KURDUĞU
YAHUDİ-RUS MAFYASI

Rus Mafyası'nı Evsei Agron kurmuştur. Adından da anlaşıldığı gibi bir Rus Yahudisidir. Adamlarının çoğunu İsrail'den getirtmiş olduğu söylenmektedir. Bunların hemen hepsi İsrail'de komando eğitimi görmüş profesyonel katillerdir. Amerika "Yahudileri bize yollayın" diye kampanya açınca İsrailli bu mafya elemanları New York'u doldurmuştur.

İtalyan-Amerikan mafya suç gruplarının ve ailelerinin oluşturduğu dünya çapındaki güç, şimdi yeni nesil dış kaynaklı suç örgütleri tarafından ele geçirilmektedir. Adalet Bakanlığı Savcısı Rudy Guliani bu aileleri mahkum ettirmiş ve basında zafer kazandıktan sonra görevden ayrılarak New York Vali adayı olmuştur. Guliani'nin tek özelliği kampanyası sırasında yabancı bir ülkeye (İsrail'e) sadakatini ifade etmesiydi. Guliani'nin yaptığı şey, eski İtalyan-Amerikan suç örgütlerini kapatmaktı. Fakat sonuç olarak çoğunluğu Yahudi olan gangsterler, Guliani'nin favori ülkeleri İsrail ve Rusya'dan gelerek İtalyanlar'ın elinde olan suç gruplarını kontrolleri altına aldılar. Rusya doğumlu bu suçluların çoğunluğu 1970'lerde KGB'nin hapistekileri serbest bırakmasıyla New York'a geldi. Çoğunluğunu göçmen Sovyet-Yahudileri oluşturuyordu. Savcı Pattick J. Catter'ın dediği gibi "Ruslar, İsraillileri getirmeye başlamıştı." Catter Rus-İsrail işbirliği için "bunların asıl işi uyuşturucu, bunlar profesyonel asker olarak eğitilmişler ve ne İtalyanlardan ne de diğerlerinden korkmuyorlar" diyordu.

Catter'ın söylemeyi unuttuğu ise gangsterlerin en etkin politik güç tarafından korunuyor olduğuydu. İsrail ve onun Lobilerinin özel çıkarlarını koruyan kuruluş ise, kendisi de bir suç örgütü olan B'nai B'rith idi. Yabancı gangsterler uzmanı James Rosenthal'e göre Rus çeteleri yakında dünyanın en büyük suç örgütü olacaktı. Rus Yahudisi suç grupları rahatça hareket ediyordu. Özellikle Los Angeles'ta "İsrail Mafyası" çok etkindi.

Rusya doğumlu eşkiya Meyer Suchowjansky -ya da Meyer Lansky- mafya dünyasında "patronların patronuydu" ve dünya çapında suç teşkilatlarının "Yönetim Kurulu Başkanı"ydı. Ünlü Mafya lideri Charles "Lucky" Luciano bile Lansky için "ipleri o oynatıyordu ve onun müziğine göre herkes kuklalar gibi oynuyordu" demişti.

YAHUDİ MAFYA BABASI Benjamin Bugsy Siegel

ABD'deki diğer bir büyük mafya babası Benjamin "Bugsy" Siegel, 28 Şubat 1906'da Brooklyn'de varlıklı bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak doğdu.

Gangsterlik "kariyerine" New York'un Doğu Yakasında, kara para naklinde muhafızlık yaparak başladı. 1918'de Meyer Lansky ile ortaklık kurdu ve araba hırsızlığından içki kaçakçılığına, kumardan kiralık katilliğe her işi yaparak büyük bir prestij kazandı. 1937'de karısı ve çocuklarını terk ederek soydaşı Micky Cohen'le birlikte Mafya'yı Batı Yakasına taşıdı. Siegel birkaç yıl içinde bir imparatorluk kurdu. Gazinoları, kumarhaneleri vardı, tefecilik ve uyuşturucu satışı yapıyor, ülke çapında müşterek bahis oynatıyordu. Nevada'nın batısında bir kumar merkezi kurmak için yola çıktı ve başına biçilen büyük meblağa rağmen bütün imkanlarını kullanarak Las Vegas'ta Flamingo Oteli inşa ettirdi.Mussolini'ye yakınlaşmak için İtalya'ya dinamit satma projesi yaptı. 1940 yılında Harry Greenberg'i öldürmek suçundan Los Angeles Hapishanesi'ne atıldı. Telefonu istediği gibi kullanabiliyor, yemeklerini Los Angeles'in en lüks restoranlarından geliyordu. Kız arkadaşlarının ziyaretleri sırasında revirin yatakları onun için özel olarak hazırlanıyordu. Kendisine karşı açılan dava düştükten sonra, mahkemede aleyhine tanıklık edenlerin hepsi esrarengiz biçimde ortadan kayboldu. Bir tanesi polis koruması altındayken, kaldığı binanın 13. katından düştü.

Yahudi Mafya babası Bugsy Siegel'in, İtalya'nın faşist diktatörü Mussolini ve Nazi subayları Hermann Goering ve Joseph Goebbels ile çok yakın ilişkiler içinde bulunması da önemli bir noktaydı. "Bugsy Siegel, Mussolini'ye patlayıcı madde satmaya çalışıyordu. Ayrıca, Goering ve Goebbels'in evlerine çok sık girip çıkan birisiydi."

Bütün bu bilgileri göz önünde bulundurunca, CIA'nın, Mossad'ın bütün "iyi niyetli" istihbarat örgütlerinin onyıllardır "bir türlü baş edemediği mafya"nın görünümü oldukça değişmektedir. Bu örgütlerin gerçekten "mücadele" edeceği bir mafyanın varlığını sürdürebilmesi kesinlikle mümkün değildir. Mücadele yalnızca dışarı yapılan bir göz boyamadır. Yahudi mafya babalarının Mossad, CIA ve Yahudi örgütleri ile olan gizli ilişkileri, böyle bir mücadelenin olmadığını, tam tersine, bu iki sistemin içiçe olduğunu göstermektedir.

Mafya'nın ardındaki gerçek güç anlaşıldığında, mafya için kullanılan "Cosa Nostra" deyimi ile ilgili olarak akla bir soru gelmektedir: "Cosa Nostra" mı, yoksa "Cosher Nostra" mı?...

Mafya ile gizli servislerin arasındaki ilişkisinin bir benzeri aslında terör örgütleri için de geçerlidir. Sözümona, onyıllardır CIA, Mossad gibi gizli servisler, uluslararası terörizme karşı büyük bir savaş vermektedirler. Ama bütün çabalarına rağmen bir türlü terörün kökünü kurutamamışlardır.

TERÖR ÖRGÜTLERİNİN BİR NUMARALI SİLAH KAYNAĞI: Henri Curiel

Henri Curiel'in silah temin ettiği örgüt ve fraksiyonların sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte, bunların dünya çapında olduğu tahmin edilmektedir. IRA, Alman Kızılordu Fraksiyonu RAF, Japon Kızılordusu, Belçika'daki kent gerillaları, Hollanda, Portekiz, Yunanistan, İran ve Türkiye'nin güneydoğusundaki ayrılıkçıların Curiel'le ilişkisi vardı. CIA yetkilileri, merkezi Paris'de olan, pek çok terörist gruba para, silah, döküman ve eğitim sağlayan bir örgütün şefi olan Henry Curiel öldüğünde, "dünyanın tüm teröristleri matem tutuyorlar" demişlerdi.

22 Ekim 1977 gününden iki gün önce ünlü Alman sanayicilerinden Hanns Martin Schleyer, Fransa-Almanya sınırına yakın Mulhouse'da bir otomobilin bagajında, kafasına üç kurşun sıkılarak öldürülmüş olarak bulunmuştu. Sanayiciyi kaçıranlar, onu tutsak olarak tuttukları kırk beş gün içinde Paris'ten 49 mektup göndermişlerdi. Cinayeti işlemiş olan Baader-Meinhof militanları, hiç kuşkusuz, güvenlik güçlerinden kurtulmak için acele sığınacak yer aramaktaydılar. Ve Fransa'da kendilerine yardım edecek olanın kim olduğunu biliyorlardı. Henry Curiel, Yardım ve Dostluk isminde bir dernek kurmuştu ve bu derneğin, Üçüncü Dünya ülkelerindeki demokrat olmayan hükümetlere karşı savaşanlara yardımcı olma amacı güttüğünü söylemekten çekinmiyordu. Dernekte bazı Katolik ve protestan rahipleri de dahil olmak üzere çeşitli ülkelerden yüz kadar gönüllü çalışmaktaydı. Dominikan Kilisesi ona, toplantıları için bir salon vermişti. Barınak Ülke Fransa isimli bir grup da, kimsesizleri barındırması için yer tahsis etmişti. Henry'nin bir gecelik transferleri ve geceyarıları gelen ziyaretçileri ile Afrika, Güney Amerika ve Ortadoğu'dan gelen kuryeler, çevrenin dikkatini pek çekmiyorlardı. Bunlar, sözde iyiliksever bir adamın çalışmalarıydı.

Daha sonra Curiel'in çalışma amacı ortaya çıktı. Yahudi, üç katlı bir servis ağı çalıştırıyordu. Fransa uzun süreden beri politik mültecilere kucak açan bir ülkeydi ve Paris böyle bir iş için biçilmiş kaftandı. Ülkelerinden kaçan rejim düşmanları Fransa'ya zarar vermeme koşulu ile mücadelelerini buradan yürütebiliyorlardı.

Paris'te hemen her ülkeden anarşist ve terörist grupları vardı ve bunların çoğunluğu da dayanışmadan yardım görüyorlardı. Dayanışmanın yıllık toplantılarına çağrılanlara hiçbir adres verilmez, küçük bir tren istasyonunda toplanmaları ve kendilerinin oraya gönderilecek araçlarla alınacakları bildirilirdi. Toplantıya katılanlar, daha sonra sekiz günlük bir eğitim görürlerdi. Farklı ülkelerden gelen eğitmenler kendi ülkelerinin polis metotlarını, sahte pasaport hazırlamayı, aldıkları paraları nasıl kullanacaklarını ve polis tarafından sorguya çekildiklerinde ne şekilde davranacaklarını öğretirlerdi. Bunlara sadece, amatör statülerini kaybetmeyecekleri kadar bilgi verilirdi.

Dayanışmanın hizmetleri ücretsizdi. Vietnam'dan kaçan Amerikan askerleri Curiel'in misafirhanesinde rahatça kalabiliyorlardı. Kuzey Afrika'dan dönen Kara Panterler, Paris'te birkaç gece geçirdikten sonra, Quebec'teki yeraltı örgütü Kurtuluş Cephesi kanalı ile ABD'ye gönderiliyordu.

İspanya'daki ETA ve GRAPO gerillaları, Irak, Haiti, Fas ve Sudan'daki kanun dışı komünist partileri ile Tupamora da dahil, Güney Amerika'daki dört beş gerilla örgütü bu gruplar içindeydi. Daha sonra dünyanın bir çok haberalma servisleri, IRA, Alman Kızılordu Fraksiyonu (RAF), Japon Kızılordusu, Belçika'daki kent gerillaları, Hollanda, İsveç, Portekiz, Yunanistan, İran ve Türkiye'deki terörist grupları ile Irak, İran ve Türkiye'nin güneydoğusundaki ayrılıkçıların da Curiel'le temasları olduğunu haber aldılar. Curiel'in yardımcısı Joyce Blau, bu kişilerle konuşabilmek için onların dilini öğrenmişti.

Üstte, Curiel'in silahlandırdığı örgütlerin militanları. Bir IRA gerilası, ünlü Çakal Carlos, Japon Kızıl Ordusu militanı ve bir ETA teröristi. Altta, eğitim sırasında ETA militanları.

1976 yılında Arjantin'de polis tarafından Troçki taraftarı ERP örgütünün gizli evlerinden birine yapılan bir baskında, Avrupa'da şiddet eylemleri yapacak Avrupa Tugayı isimli bir örgütün kuruluşuna dair planlar ele geçti. Örgüt, Uruguay'daki Tupamarolar ve Arjantin, Bolivya, Şili ve Paraguay'daki terörist grupları tarafından kurulmuş, Devrim Koordinasyon Cuntası tarafından desteklenecekti. Para ve silah yardımı ise Küba tarafından yapılacak ve Paris'ten yönetilecekti. Burada da Curiel'in mükemmel hizmet (!) veren grubu rolünü oynayacaktı.

Curiel'in yardımcıları da onun arada sırada ortadan kaybolmasının nedenlerini, nerelere gittiğini ve bu kadar parayı nereden bulduğunu merak ediyorlardı.

Curiel'in müşteri listesi oldukça etkileyicidir. İspanya'da Bask'ların ETA'sı, GRAPO'nun kent gerillaları, Irak'ın, Haiti'nin Fas'ın ve Sudan'ın yasadışı komünist partileri ve Tupamaroslar da dahil olmak üzere Latin Amerika'nın dört veya beş gerilla grubu bu listenin içindedir. Latin Amerika'da Curiel sadece kişisel servisleri değil, bütün düzenlemeleri yapıyordu. 1976'da Arjantin'de Troçki taraftarı ERP'nin evinde polis Avrupa'da gerilim stratejisi için bir "Avrupa Tugayı" başlatma planını açıklamakla ilgili dokümanları buldu.

1946-48 arası Kral Faruk tarafından hapsedilen Curiel, hemen ardından Avrupa'ya gitmiş ve Faruk Mısır'dan atılır atılmaz, Curiel Mısır'a dönmüştü. Sovyet Komünist Partisi'nin baş teorisyeni Mickhail Suslov ile de beraber çalışmış ve Suslov 1960'da onu ilgilendirmeyen Fransız Hükümet belgeleriyle yakalanmıştı.

Curiel ailesinin fertleri de Henri Curiel gibi dünyadaki terörün yönlendirilmesinde önemli görevler üstlenmişlerdi. Henri Curiel The Brotherhood of the Rose tipi, tüm terör örgütlerini yönlendirme, onları barındırma ve daha önce belirlenmiş kendi evlerinde karşıt örgütlerin birbirlerine eylem yapma yasağının bulunduğu bir sistemin kilit ismiydi. Dünyadaki anarşinin tek elden yönlendirilmesinde üstüne düşen görevi tam anlamıyla yaptı. CIA ve KGB'nin de bu sisteme harfiyen uyması garip ama gerçekti. Sistemin mimarı Mossad da rolünü gerektiği biçimde oynadı.

TERÖR ÖRGÜTLERİ BAĞLANTISI VE KADIN TERÖRİST ANNABABI

Yeraltı örgütü arkadaşları tarafından "Annababi" olarak isimlendirilen ve Anna Maria Grenzi, Marina Fedi, Waltraud Armruster gibi çeşitli isimler kullanan bu ünlü kadın terörist, Berlin'de Petra Krause ismi ile doğmuştu. Bir Alman Yahudisi olan Krause, tanınmamak için bir İtalyanla evlenip İtalyan vatandaşlığına geçti. İsviçre polisi kendisini yakaladığında onu "yüzyılın teröristi" olarak tanımladı. Yakalamak için büyük bir operasyon düzenlenmişti. 12 ayrı ülkenin polis teşkilatları tarafından aranan Krause, 1975 yılında arkadaşları yakayı ele verince elde edilen bilgilerle bulunabildi.

Petra Krause yakalandığı zaman, Zürih'te Avrupa'nın seçkin teröristlerine silah sağlayan bir dükkan çalıştırmaktaydı. Carlos'un yönettiği Paris'teki Avrupa Direktörlüğü, Fransız Solcuları, İtalyan Kızıl Tugayları, Baader-Meinhof Çetesi, İrlanda Kurtuluş Ordusu, İspanyol Baskları ile İranlı ve Yunanlı teröristler en iyi müşterileri arasındaydılar. Bu teröristler istedikleri silahların siparişlerini veriyorlar, Krause'un genç anarşistlerden oluşan yardımcıları da, bunları İsviçre ordu depolarından çalarak Zürih'teki gizli sığınaklarında saklıyorlar veya trenle, otomobille müşterilerine ulaştırıyorlardı. Bazı özel durumlarda silahların teslimini bizzat Petra Krause yapıyordu.

İsviçreli anarşistlerin silah satış organizasyonu, Yahudi Henri Curiel'in organizasyonu kadar geniş değildi. Bu genç anarşistler, konsoloslukların bombalanması, bankaların taranması ve ünlü kişilerin öldürülmesinin planlaması gibi eylemlerde de bulunmalarına rağmen, başlıca yaptıkları silah sağlamak ve satmaktı. Aldo Moro cinayeti ile ilgili 3 Ocak 1980 tarihinde yayımlanan İtalya Başsavcısı Guido Guasco'nun iddianamesinde şunlar söyleniyordu: "Gizli servislerin raporlarına göre, Kızıl Tugaylar da dahil olmak üzere, çeşitli ülkelerde bulunan yıkıcı yeraltı örgütlerinin birbirleri ile teması, Zürih'teki Eco Kitabevi olduğu sanılan bir merkez bürosu kanalı ile sağlamaktadırlar..." Bu merkez Yahudi Petra Krause tarafından işletilmekteydi.

NARKO-TERÖRİZM VE İSRAİL

İsrail kendini her zaman terörizme karşı en etkin güç olarak gösterir. Ama bu görüntünün tam tersine, İsrail hükümetinin üst düzey memurları Kolombiya uyuşturucu baronlarının servisine özel narko-terörist askerler tahsis etmişlerdir. Albay Yair Klein tarafından yönetilen ve bu tip hizmetler veren gruplardan birinin adı Hod-Hahanit'tir.

Bazı İsrailli çevrelerin (özellikle Mossad'ın özel işlerde kullandığı eski casus ve askerlerin) uyuşturucu ve para operasyonlarıyla olan ilişkileri, Kolombiya olaylarının patlamasından öncelere dayanmaktadır.

İsrail'deki bazı entegrist dinci partiler, İsrail Mafyası'ndan para tahsil ederler. Bu paraları aklamak için Amerikan Bankalarında hesap açtırmışlardır. Daha sonra bankadan bankaya geçirilerek -özellikle Karayipler ve İsviçre bankaları- bu fonlar İsrail'deki hesaplara aktarılır. Bu geri dönüş operasyonu, İsrailli şirketlerin bu transit ülkelerde yer almasıyla kolaylaştırılmıştır. Bu para aklayıcılarının en önemlilerinden biri Bissah Ben Or'dur. Ben Or, kontralara silah satan birisidir ve adı Irangate'e karışmıştır. Ben Or, kendine asistan ve Kolombiya'da sahibi olduğu şirketlere temsilci olarak başka bir Yahudiyi seçer: Mike Harari. Harari Orta Amerika'daki olağandışı olaylarda tanınan bir kişidir. Pek çok kaynak onu Mossad ajanı olarak tanımlamaktadır. 1981 yılında Panama Bürosu'nda bulunmaktaydı.

MOSSAD'ın Latin Amerika'daki uyuşturucu işlerini idare için kurduğu paravan şirket "Hod Hahanit" (Mızrağın Ucu) aslında narko-teroristlere eğitim veriyordu. İsrail subayı Yair Klein (solda) bu teroristlere eğitim veren Israil timinin başındaydı. Eli kanlı Panama diktatörü Manuel Noriega'nın en büyük akıl hocası, MOSSAD ajanı danışmanı "Deli Mike" lakaplı Mike Harari(güneş gözlüklü, Noriega'nın arkasında) idi.

Burada görevini örtbas etmek için İsrailli sigorta şirketi "Harrier" de önemli bir göreve sahipti. İsrail'e yolladığı kapitaller sonrası büyük komisyonlar alırdı. Bu paralar Bissah Ben Or'un hesabında son buluyordu. Ayrıca Noriega'nın da arkadaşıydı. Ve onun sayesinde İsrail'in Panama Büyükelçisi ünvanını alır. Zaten Noriega'nın 84'deki İsrail gezisini de Mike Harari ayarlar. Ödüllendirmek için ileride Reagan'ın "kapı köpeği" olacak Noriega, Harari'yi Özel Danışmanı atar. Sonuç olarak Mike Harari Panamalı mafya başkanının yakın korumalığını organize eder. Bunun içinde bu bölgede güvenlik için bulunan pek çok İsrail özel servisinden yardım ister.

Yediot Aharonot Gazetesi 1989 Nisanından itibaren İsrail askerlerinin Medellin Kokain Karteli'nin hizmetinde olduğunu doğrulamıştı. Ama Şamir Hükümeti bu kişilerin çalışmalarını engellemek için hiçbir girişimde bulunmadı.

1988 yılı Ağustos başında Amerikan televizyonu NBC, İsrailli askerlerin Medellin Karteli'nin baronlarını eğittiğini ve silahlandırdığını söyledi. Bu kartel, kokain dönüşümünün ve dağılımının ABD'ye gidişini kontrol ediyordu. İsrail basını bu haberleri başından savıyor gibi görünüyordu.

Oysa olay çok daha büyük boyutlardaydı. Puerto Boyacio'da ACDEGAM isimli bir "Köylü ve Çiftçi Birliği" kurulmasını bizzat Medellin Karteli teşvik etmişti. Bu grup Escobar ve Jose Gonzalo Rodriguez tarafından finanse edilen gerçek bir özel ordu idi ve Kolombiya ordusuyla çok yakın ilişki içindeydi. Zaten bu orduda Kartel'in içine kadar işlemişti. Ayrıca B2 gibi gizli servislerle de bağlantılı olduğu biliniyordu. Bu ordunun görevi silah zoruyla halka özellikle coca üreticilerine boyun eğdirmek olarak belirlenmişti. ACDEGAM'ın askerleri yani "Sicarios"lar çok iyi silahlandırılmış komandolardı. Bunlar Kolombiya'daki katliamların çoğundan sorumluydular. Devlet içinde devlet olan vurucu timi oluşturdular. Medellin tarafından kurulan bir partiyi de oluşturan yine bunlardı, bu partinin adı Morena (Mouvement de Renovation Nationale)dır.

Gonzalo Rodriguez Gocha'nın milisleri Orta Amerika ve Kolombiya'da yerleşmiş pek çok İsrailli grup gibi aynı tip ihtiyaçları karşılıyorlardı. Bu görevlerin sosyal amacı "Private Security Training Firm"de tüm açıklığıyla dünyaya tanıtılıyordu.

Bu şirketlerden bir tanesinin yöneticisi kolonel Albay Yair Klein'dı. 1987'de Kolombiya hükümeti onu Hod Hahanit'in sosyal servisine göreve çağırmıştı. Ama olay sonuçlanmadan Yair Klein başka bir İsrailli albayla karşılaşır. Mario Shashani... Bu kişi Adnan Kaşıkçı'ya, Gaith Pharan'a ve Akram Ojjeh'e çok yakındı. Shashani Latin ve Orta Amerika'da operasyon yapmak isteyenlerin mutlaka uğraması gereken bir duraktı. Onunla ortak çalışan kişiler ise Bissah Ben Or, Mika Harari, General Ze'evi ve Amiram Nir idi.

Shashani vatandaşı Albay Klein'i, Kolombiya hükümetinin servisinde kalmaktansa, ACDEGAM'ı yönetmek için ikna etti.

Antrenman kampı Puerto Boyacio yakınlarında Fantaisie Adaları'nda yapıldı. 9 haftalık çalışma 3 bölümden oluşuyordu. Yair Klein ABD'deki nakit 800.000 dolar alıyordu. Bu çıkarma Kolombiya ordusundan Albay Luis Boharquez tarafından desteklenmişti. Eğitmenler arasında İsrailliler, Almanlar, İngilizler ve Güney Afrikalılar mevcuttu.

Medellin Karteli'nin milislerini silahlandırmak için İsrailliler aracı oldular. Bu yönde Miami çift taraflı bir pompa görevini görüyordu. Orta ve Güney Amerika'ya giden silahlar buradan yola çıkıyordu. Narko-dolarlar da en son buraya ulaşmaktaydı. 1989 Temmuzunda Miami gümrükçüleri Medellin'e giden üç silah konvoyunu durdurmuşlardı.

Bush hükümetinin Medellin Karteli'ne savaş açmaları üzerine kamuoyuna yansıyan Fantaisie Adası olayı üzerine İsrail basını hükümetine hesap sordu. Şamir, İsraillilerin bu tip şaibeli olaylara katıldığına dair haberler duymanın üzücü olduğunu söyledi, ama İsrail hükümetinin dünyanın dört bir yanındaki olaylardan sorumlu tutulamayacağını da ekledi. Ayrıca Jerusalem Post'un yazdığına göre hükümetin güvenlik bölümlerinin ve istihbarat servislerinin habersiz olduğunu da iddia etti.

Ama Yediot Aharonot'un Kolombiya'ya yolladığı özel temsilci (27 Ağustos 1989) Kolombiya gizli servislerinin 1989 Nisan'ında İsrail hükümetine bir rapor gönderdiğini yazdı. Bu raporda İsrail askeri gruplarının uyuşturucu baronlarının servisinde çalıştığı konusunda hükümeti uyarıyordu. Aharonot, Şamir hükümetinin bu hareketi durdurmak için hiçbir çalışma yapmadığını da eklemişti.

8 Eylül 1989'da İsrail Radyosu Yair Klein'ı "izinsiz know-how ihracatı" yapmakla suçlar. Klein eğer suçlanırsa ülkesinin çok üst düzey sorumluları hakkında başlarına iş açacak açıklamalar yapmaktan çekinmeyeceğini söyledi. Yediot Aharonot ve Hadashot gazeteleri Klein'ın söyleyeceği şeylerin gerçek anlamıyla bir bomba olduğunu iddia ediyorlardı.

Londra'lı kaynaklara göre İsrail bağlantısının içindeki önemli kişilerden biri Şamir'in partisi Likud'un Knesset'teki milletvekili, eski askeri güvenlik sorumlusu Yehovshova Saguy'du. Saguy'un Kolombiya'da silah satışında uzmanlaşmış bir şirketi vardı.

Kazanç ilk önce politik açıdan gerçekleşiyordu. 70'lerin başından beri İsrail'in Orta ve Latin Amerika'daki bir çok orduya, teknik ve güvenlik açısından, gerillalara karşı savaşta yardım ettiği biliniyordu. Silah yardımları düzenli olarak yapılıyordu. Bunların büyük bölümü 1982'de Beyrut'ta Filistinlilerden alınan silahlardı. 26 Ağustos 1989'da ki Hadasnot'a göre Kolombiya'daki 20 İsrailli şirketten sadece 6 tanesinin yönetim yetkisi vardı.

Tüm bu olaylar İsrail hükümetinin ticari ününü etkilememişti. "Medellin Milisleri" olayı patladığı sırada, Israel Aircraft Industries Kolombiya'ya 13 avcı uçağı (Kfir) satmıştı. Kontrat 6 Ekim 1988'de İsrail'de Kolombiya Savunma Bakanı General Rafael Molina tarafından imzalanmıştı. 5 gün sonra da Şili'ye 12 Kfir satıldı. Bu satışlara İsrail'in aşırı sağ partisi Moedet'in lideri Rhovam Ze'evi aracılık etmişti. Bu ikisinin ortak özelliği ise Latin Amerika'da karanlık işlere bulaşmış kimseler olmalarıydı.

P2'nin Hikayesi

1981 yılında İtalya'da bütün dünyayı sarsan bir skandal patlak verdi. "Propaganda 2" adlı locanın, ülke içindeki inanılmaz kontrol gücü ve yapmış olduğu kirli işler ortaya çıkmıştı.

P2 (Propaganda 2), 1966 senesinde İtalya Büyük Şark Locası'nın o zamanki üstad-ı azamı Giordino Gamberini'nin emriyle kurulmuştu. P2'nin İsrail ve özellikle de Mossad'la olan "ittifakı"ndan, eski Mossad ajanı Victor Ostrovsky'nin The Other Side of Deception adlı kitabında bahsedilmektedir. Ostrovsky, bir Mossad-P2-Gladio bağlantısından söz ediyordu. Eski ajanın yazdığına göre Licio Gelli, yani P2 Mason Locası'nın ünlü üstadı, "Mossad'ın İtalya'daki müttefiki"ydi ve Gelli'nin yönettiği P2 ile, yine Gelli'yle yakın ilişkisi olan kontrgerilla örgütü Gladio da Mossad'la ittifak içindeydi. Mossad, Gelli-P2-Gladio bağlantılarını kullanarak 80'li yıllarda İtalya üzerinden silah ticareti yapmıştı.

İtalyan gizli servislerinde görevli P2 üyeleri Albay Viezzer, Albay Antonio La Bruno ve General Gianadelio Maletti İtalya'daki İsrail Lobisi'nin çekirdeğini oluşturuyorlardı. Latin Amerika Cuntaları ve CIA ile bağlantısı olan P2 Locası Başkanı Gelli'nin "Yedi Kızkardeşler" olarak bilinen Yahudi petrol şirketleriyle de ilişkisi olduğu bilinmekteydi. İtalya'nın İsrail taraftarı lobileri ve Mossad arasındaki bağlantı, İsrail'in de doğrudan P2'yle bağlantısını ortaya koyuyordu.

İsrail ile bu denli yakın ilişki icinde olan P2 olayının merkezinde, değişmez isimlerden Kissinger'ın da olduğunu Uğur Mumcu saptamıştı:

Bir Amerikan araştırma dergisi olan EIR, P2 Locası tarafından örgütlenen Monte Carlo Locası'nın (P2'nin 33.dereceye yükselmiş masonlardan oluşan üst konseyi) bütün dünyaya yayıldığını, bu locaya ABD eski Dışişleri Bakanları'ndan Henry Kissinger'ın da üye olduğunu söylemişti.

P2 Skandalı'na karışan İtalya'nın en büyük bankalarından Banca Nationale Del Lavaro'nun üyeleri arasında İsrail Lobisi'nin en önde gelen isimleri olan Rothschild, Kissinger ve Rockefeller vardı.

Trilateral üyesi Raymond Barre de Banca Nationale Del Lavaro'nun Uluslararası Politika Konseyi'ne üye olmuştu. Bu bankada Edmond de Rothschild, onun kuzeni Leon Lambert, Henry Kissinger ve David Rockefeller gibi pek çok Trilateral üyesi vardı. Banca Nationale Del Lavaro, İtalya'nın en büyük bankaları sıralamasında en üstlerdeydi. Adı P2 Skandalı'na da karışmıştı. Trilateral'le ise yakın ilişkisi olduğu kesindi.

Licio Gelli, İtalyan Askeri Gizli İstihbarat Örgütü ile sıkı ilişkiler içindeydi. Hatta o zamanlar örgütün başkanı olan General Giuseppe Santovito, P2 Mason Locası'na kayıtlıydı. Ayrıca İtalyan Gizli Servisi'nin eski başkanı Albay Antonia Viezzer'de locanın üyeleri arasındaydı.

P2 Mason Locası'nın üyeleri arasında devrin gizli servis sorumluları, polis müdürleri, hakimler, yargıçlar, savcılar, avukatlar, adli tıp görevlileri gibi ülkenin önde gelen insanları vardı. Licio Gelli, emrinde 142 milletvekili ve senatörün olduğunu açıklamıştı.

Gelli'nin geçmişi de oldukça ilginçti. II. Dünya Savaşı'nın başlangıç safhasında Arnavutluk'ta savaştı. Daha sonra SS'e katıldı. Orada üst düzey önderlerden biri konumuna geldi ve Naziler için bağlantı memuru olarak çalıştı. Görevlerinin arasında İtalyan partizanları keşfetmek ve gammazlatmak vardı. Erken elde ettiği servetini, savaş zamanında Yugoslav Devlet Hazinesi'nin saklı bulunduğu İtalyan şehri Cattaro'da olmasına borçluydu. Bu hazinenin önemli bir kısmı bir daha Yugoslavya'ya dönmedi, çünkü Gelli onu çalıp, ortadan kaldırmıştı.

Gelli bir taraftan CIA için hizmet verirken diğer taraftan 1956'ya kadar KGB için casusluk yaptı.

Gelli, Latin Amerika diktatörlerini de destekliyordu. Nikaragua diktatörü Anastasio Somoza'nın lehinde konuşarak onun yolunu açmış oldu. Diktatör, bir kaç milyon dolar karşılığı, Calvi'nin, diktatörünün ülkesinde bir kardeş firma kurması fikrini göz kamaştırıcı bulduğunu açıkladı. Calvi'nin bu organizasyondan elde ettiği bir diğer menfaat de, o andan itibaren ömrünün sonuna kadar kullanacağı bir Nikaragua diplomat pasaportuna sahip olmasıydı.

P2 Locası'nın 962 üyesinin adları arasında İtalyan gizli güvenlik örgütü SISMI'nin başta Başkanı olmak üzere birçok görevlisi, çeşitli partilerden parlamenterler, elliyi aşkın general ve amiral de bulunmaktaydı. Üyeler kendi aralarında, hepsinin ayrı bir başkanı olan 17 gruba, daha doğrusu hücreye ayrılmışlardı. P2 üyeleri bile diğer üyelerin kimler olduğunu bilmiyorlardı. Nispeten daha fazla bilgi sahibi olan hücre başkanları bile ancak kendi hücrelerini tanıyorlardı. İtalya'nın Büyük Şark Locası'nın o zamanki sekreteri Spartaco Mennini bile, P2'nin tüm üyelerini bilmiyordu. Bir tek Licio Gelli sahipti bu listeye. Locanın ortaya çıkmasıyla, Üstad Gelli'nin gücü de belli oldu.

17 Mart 1981'de polis Gelli'nin Arezz'deki müthiş villasında ve Giole Tekstil Fabrikasında 962 kişilik P2 üye listesini buldular. Ayrıca yönetimle ilgili dokümanlar ve dosyaları ele geçirildi. P2 üyelerinin listesi "İtalyan Kim Kimdir?"deki gibi harf sırasına göreydi. İtilaf kuvvetleri ellinin üstünde general ve amiralle kuvvetlendirilmişti, yönetim iki bakanla temsil ediliyordu; ayrıca buna sanayiciler, gazeteciler (bunların arasında Corriera Della Sera'nın şefi ve diğer redaktörler vardı), 36 parlamento görevlisi, pop yıldızları, işadamları ve yüksek seviyeli polisler ekleniyordu. Bu devlet içinde devlet demekti. Gelli'nin İtalya'yı kendi kontrolüne sokmak istediği söyleniyordu. Bu pek doğru değildi: İtalya'yı zaten kontrolüne almıştı.

Akdeniz'in güney kanadının gücünü sarsmak, amaçlarının arasındaki büyük bir programdı. Bu programın birinci ayağı gerçekleştirildi, ikincisi ise çoğunlukla amacına ulaştı. P2 Mason Locası 1978'de Aldo Moro'nun kaçırılıp öldürülmesi ve 1980'de 85 kişinin ölümüne yol açan Bologna İstasyonu'nun bombalanması gibi terör olaylarına organizatörlük etti. Ayrıca locasının İtalya'da aşırı sağcı teröristlerin giriştiği pek çok suikastin sorumlusu olduğu da saptandı.

P2 üyesi, İtalya'daki Yahudi Lobisi'nin önde gelen ismi Albay Viezzar 1960'ların sonunda Bologna'daki tren istasyonunda yüzlerce kişinin katledilmesi olayına karışan isimler arasındaydı. Suçlanan faillerin çoğunun da Lübnan'da İsrail kontrolündeki kamplarda eğitildiği söylenmekteydi.

P2'nin, mafyanın uluslararası kaçakçılık trafiğinde önemli bir görev üstlendiği konusunda, İtalyan adli makamları somut deliller elde etmişti. Papa suikastine de karışan Sindona adındaki İtalyan banker, gerek P2 Locası'nın, gerekse Mafyanın elemanı gözüküyordu. Sicilya asıllı Amerikalı doktor Joseph Crimi Michele ise, P2 ile Cosa Nostra arasındaki bağlantıyı sağlıyordu. Mafya, P2 Locası'na bağlı kişiler aracılığıyla kirli paralarını İtalya'da kullanmayı düşünmüştü. Bu nedenle Viannini İnşaat şirketinin en büyük hissesini almayı Rizzoli Editore'nin kardeş şirketi Cinerizin de tesis ve mallarının büyük bir bölümünü ele geçirmeyi istemiştir. Mafya P2'nin vücudundan her fırsatta yararlanmış, bunun içinde Gelli ve Crimi aracılıyla, gazeteci savcı polis hatta generalleri bile kullanmaktan çekinmemiştir.

Ortoloni, bu örgütün Güney Amerika'ya açılan kapısıydı, Pazienza bu örgütün çok-uluslu odak noktası, Carboni mafya bağlantısı, Gelli mason dünyasına uzanan köprü, Marcinkus ise bu dünyayı Papa'ya bağlayan gizli yoldu. İtalyan haberalma örgütleri ile Vatikan arasındaki dehliz işte bu dünyanın altından geçmekteydi.

Uğur Mumcu'ya göre, Vatikan ile Calvi'nin, Calvi ile mafyanın, mafya ile mason locaları ve Güney Afrika'daki karanlık çevrelerin yakın ilişki içinde olduğu kesindi. Uluslararası bankacılığın İsviçre'deki beyinleri, bu ilişki yumağının en can alıcı noktalarıydı. Calvi'nin olgunlaştırdığı Vatikan ilişkileri, mason localarından Vatikan'a kadar uzanan bir zinciri, halka halka birbirine bağlamaktaydı. İtalyan mali oligarşisi, mafya ile mafya, mason locaları ile mason locaları, istihbarat örgütleri ile istihbarat örgütleri ve sağcı terör örgütleri ile birbirine bağlanmıştı. Calvi, böylesine bir dünyada jet hızıyla yükselmekteydi.

P2 soruşturmasını yönetenler ise fail-i meçhul cinayetlere kurban gittiler.

Gelli ile ilgili soruşturmayı yürüten Albay Rozzi, 1981 yılı Haziranında kimler tarafından öldürülmüştü? Guardia di Finanza'nın daire başkanlarından Florio'nun otomobil kazasında ölmesi neyi anlatıyordu? Bu kazada, P2 Locası ile ilgili bir çantanın çalınmasına ne anlam veriliyordu? Calvi'nin dosyasını ele alan yargıcın öldürülmesi, bu cinayet salgını içinde, ne gibi anlam taşıyordu? Calvi'nin sekreteri niçin intihar ediyordu?

P2 mensuplarının birçoğu, terörist faliyetlerde yardımcı olmak ve olayları örtbas etmek suçundan mahkemeye verilmişti. Esasen mason locasının, ideolojik hedeflerden daha çok ticari çıkarları güvence altına almayı arzuladıklarını söylemek mümkündür. Amaçları, devleti ve kurumlarını kendilerine hiçbir zarar gelmeyecek şekilde ele geçirmektir. "Propaganda 2"nin adam "bulma" stratejisi de tümüyle bu amaca hizmet etmekteydi. Örneğin en üst düzeyde hükümet yetkilileri ve bunların bağlı oldukları parti organları, bütün polis teşkilatının en üst yetkilileri, Genelkurmay Başkanlığı, özel bankaların üst düzey yetkilileri, büyük firma, medya kuruluşları ve yayınevlerinin yöneticileriyle en önemli yorumcular ve fikir adamları bu oluşuma davet ediliyordu. Mussolini'nin, İspanya İç Savaşı'nda Cumhuriyetçilere karşı mücadele etmek için gönderdiği gönüllüler arasında yeralan P2 şefi Gelli, özellikle Güney Amerika ülkeleri ile yakın ilişkiler kurmuştu. Gelli'nin Güney Amerika'dan Avrupa'ya kadar uzanan geniş bir ilişkiler zinciri içinde CIA, KGB ve İtalyan istihbarat servisleri ile yakın dostlukları vardı.

"Amerikan politikasının yıldızları, Kissinger'ın, McNamaralar'ın, Bushlar'ın, Gerald Ford'un yakın dostu olan mason şefi Gelli, niçin kaçırılmıştı? Gelli, Calvi'nin Londra'daki son yolculuğunu düzenleyen İsviçreli banker Albert Kunz tarafından nasıl kaçırılmıştı? Kimdi bu Kunz? Neydi Calvi ve Gelli ile yakınlığı? Niçin Gelli Uruguay'a götürülmüştü? Monte Carlo mason locasının Amerikalı, İngiliz, İtalyan ve Fransız üyeleri kimlerdi?" Uğur Mumcu bu soruların cevabını arıyordu.

Roma'da Via Veneto'daki Excelcior Oteli'nde haftada üç gün P2 Locası'na başkanlık eden Gelli'nin İtalya'da yaygın şiddet eylemleri düzenleyerek otoriter bir rejim kurmak amacıyla örgütlenen askeri-sivil kadrolara öncülük ettiği de bilinmekteydi. 1980 yılı Ağustos ayında, İtalyan Komünist Partisi'nin en güçlü kalelerinden Bologna'da patlatılan bombanın, P2 Mason Locası'na bağlı darbecilerce konduğu ileri sürülmekteydi. Gelli'nin sağ teröristlerle yakın ilişkisi bulunan Florio Carboni ile çok iyi dost oldukları biliniyordu. Carboni'nin Francesca Pazienza ile yakın dostluğu İtalya'da bilmeyen yoktu. Pazienza'nın İtalyan istihbarat örgütleri ve CIA ile ilişkisi olduğu, ünlü İngiliz gazetesi Financial Times'ın Roma büro şefi tarafından yazılan God's Banker adlı kitapta yer almıştı.

Bu arada, P2'nin Vatikan üzerinden kazandığı paraları zimmetine geçiren Calvi'ye, ihanetinin cezasını masonik bir biçimde verildi: Londra'da 1981 yılında bir köprüde asılmış olarak bulundu. Calvi'yi masonlar törenle öldürmüşlerdi. Boynuna geçirilen halattaki mason düğümü, ceplerinin mason sembolleriyle doldurulmuş olması, hatta cinayet mahallinin bile sembolik özelliklerinden dolayı seçilmiş olduğu söyleniyordu. İtalya'da biraderliğin simgesi olarak bir siyah keşiş figürü kullanılmıştı. Calvi'nin cesedinin bulunduğu köprünün adı "Blackfriars" idi ve bu İngilizce'de siyah keşiş ya da siyah cübbeli keşiş manasına gelmekteydi. Calvi'nin bağlı bulunduğu İngiliz Locası'nın adının da Blackfriars olması masonik cinayetin başka bir ilginç yönüydü.

TAPINAK ŞÖVALYELERİ, GLADIO VE P2

P2 masonik ortamda kilisenin ve CIA'nın buluşma noktasını simgeler. Gücü ya da kolları İtalya sınırlarının dışına taşmıştır. David Yallop bu durumu şöyle ifade eder: "...Bu kollar Arjantin, Venezuella, Paraguay, Bolivya, Fransa, Portekiz ve Nikaragua'da etkilidir; örgütün üyeleri İsviçre ve ABD'de aktiftir; P2'nin İtalyan Mafyası ile iç ilişkisi vardır ve bu ilişki kompleksi Latin Amerika'daki askeri rejimleri ve çeşitli türlerdeki neo-faşist grupları doğurmuştur. CIA bu oluşumun dibindeki temel taşıdır ve doğrudan Vatikan'ın kalbine yönelmiştir. Olayın odağında, Komünizm korkusu ve nefreti bulunmaktadır..."

İtalya'da P2-Mafya-Gladio işbirliği ile gerçekleştirilen fai-i meçhul cinayetlerin kurbanlarından bazıları.

1981 Martında İtalyan polisi P2 Mason Locası'nın büyük üstadı Licio Gelli'nin evini bastığında ele geçirilmesi amaçlanan örgüt üyelerinin tam listeleri bulunamadı. Ancak yine de bazı isimler ele geçirilmişti. Bu isimlerin arasında İtalyan başbakanlarından Giulio Andreotti'nin ve yakın çevresindekilerin adları da bulunuyordu. Andreotti, Sion Örgütü üyesiydi ve "Order of the Temple of Jerusalem-Kudüs Mabed Tarikatı"nin askeri kanadını yönetiyordu. Bu tarikat ise "Tapınak Şövalyeleri" olarak bilinen tarikattan başkası değildi.

Tapınak Şövalyeleri'nin son büyük üstadı olan Jacques de Molay, 1314'de idam edilmişti ama bu idam örgütün sonu olmamıştı. Resmi kayıtlara göre örgüt Papalık tarafından dağıtılmıştı. Bu bir anlaşma hatta bir imtiyazdı ve araştırmacılara göre örgütün yüzyıllarca sürecek olan ebediliği amaçlanmıştı. Bu imtiyazın nitelikleri ve gerçek dökümantasyonu tarihçiler için hala bir sırdır veya bazı karanlık güçler tarafından korunmaktadır. Son derece etkin ve kalın bir sır perdesi örgütün üzerinde asılıdır. Bugünkü şövalyelerin ve Avrupa uzantılarının dış görünümleri, antik araştırmalar yapmak ve hayırseverliğe adanmış çalışmalar yürütmek şeklindedir. İçte ise zaman zaman masonları anımsatan doğal ritüeller geçerlidir ve Altın Post, Kutsal Mezar ve St. Maurice Tarikatları gibi diğer müjdeci tarikatların benzeridirler.

Şövalyeler İsrail kurulmadan evvel, Kudüs'e yeniden egemen olmayı başarmışlardı. 1979'da örgütte 9.562 şövalye vardı; ayrıca 1.000 Amerikalı, 3.000'de İtalyan üye kayıtlıydı ve görünürde yardım örgütü olarak çalışıyorlardı. Soğuk Savaş yıllarından sonra CIA ile bütünleşme sürecinin hemen ardından, örgüt üyelerinin arasında CIA başkanlarından William Casey ve William Colby'nin de adları geçiyordu; hatta Colby "ben sadece küçük bir anahtarım..." demişti. Bugün bilinen güncel üyelerin içinde artık ABD Vatikan Büyükelçisi William Wilson'un, eski İtalya Büyükelçisi Clare B. Luce'nin, CIA karşı-casusluk şefi George Rocca'nın ve ABD eski bakanlarından Alexander Haig'in de adları sayılmaktadır. Örgüt, geçmişteki idealini yitirmiş değildir ama bugün dünya çapında bir etkinliğe sahiptir. Leigh ve Henry Lincoln'e göre, içinde ABD eski Hazine Bakanlarından William Simon'un da bulunduğu bir grup şövalye, örgütün ideolojik ve finansal amaçları doğrultusunda, El Salvador, Guatemala ve Honduras'ta organize olarak Nikaragua kontrgerillalarını desteklemişti. Şimdiyse hükmedilmesi gereken harita çok büyümüştü. 1300'lü yılların mistik gizem örgütü, amaçları doğrultusunda dünyaya yön verme yolundaydı ama Pan-Avrupa ideali de sürüyordu.

1990'ların başında şövalyelerin lideri Portekizli Kont Antonio de Fontes'ti. Tapınak şövalyelerinin resmen kabul edilmese de güncel liderlerinden birisi olarak düşünülen Anton Zapelli ise Paris'te örgütlenmişti. Zapelli'nin arkasında Sion örgütünün gücü vardı ve yapılan araştırmalarda Zapelli'nin uluslararası bankacılık ve finans organizasyonunu yönettiği öne sürülmekteydi.

KUDÜSTEKİ KUTSAL MEZAR TARİKATI

P2'nin şaşılacak kadar çok mensubu, doğu ticaretiyle uğraşıyordu. Örneğin "işadamı" Francesco Pazienza, gizli servisleri kullanarak CIA ile İtalyan SID ya da SIFAR arasındaki bağlantıyı sağlıyordu. (Pazienza, ABD Başkanı Jimmy Carter ve diğerlerinin silahsızlanma politikasını engellemek amacıyla "Billygate" adıyla anılan kampanyayı da başlatan kişidir. Bu kampanyada Başkan Carter'ın kardeşinin, Libya Devlet Başkanı Kaddafi ile niteliği belli olmayan bazı temas ve desteklerde bulunduğu ortaya atılmıştı.) Bir başka örnek, Flavio Carboni'dir. Carboni, İngiliz ve İtalyan masonları arasındaki bağlantıyı sağlıyordu. halen pek çok davadan tutuklu bulunmaktadır.

Öte yandan mason locasının iki numaralı adamı Umberto Ortolani, 1982 yılında Gelli'nin kaçmasından sonra locadan uzaklaşmaya başlamıştı. Ortolani, üst düzeyde bir bankacı ve finansördü. Özellikle Güney Amerika ile ticaret yapıyor ve buradan Doğu'ya yönelik "yardımlaşma girişimlerini" organize ediyordu. İtalyan P2 araştırma komisyonunun bazı üyeleri, bunların "ajanların yerleştirme işine" de el atmış olduklarını belirlemişti.

Ortolani gibi kişiler, resmi olarak hiçbir gizliliği olmayan başka bir grupla bağlantıyı sağlıyordu. " Kudüs'teki Kutsal Mezar Tarikatı" adını taşıyan bu grup, ilk önceleri Doğu ile olan mücadeleyi kendisine hedef almış, daha sonraları ise eski Sovyetler Birliği'nin ekonomik ve mali açıdan "yeniden yapılanması"na aktif olarak katılmıştı. Kendilerini dışarıya biraz dini bütün, oldukça tutucu, daha çok yaşlı kişilerden oluşan ve yeni mensuplarını kılıç kullanarak "şövalye" ilan eden bir örgüt olarak tanıtan bu grup, "deus lo vult" (Tanrı öyle istedi) şiarı çerçevesinde yurt dışında komünist ya da müslüman ideolojilere sahip devletleri ve yurt içinde de solcu ateistleri, Din'i tehlikeye sokan mihraklar olarak görmektedirler. Bu tür tehlikelere karşı koyabilmek için söz konusu "dini bütün kardeşler", yasadışı yollara başvurmaktan hiç çekinmiyorlardı.

Daha 70'li yılların ortasından itibaren birçok ipucu, Milano'lu Banker Michele Sindona'ya varıyordu. Sindona zamanının en önde gelen mafya ailelerinden Inzerillo-Bontade-Spatola-Di-Maggio grubunun kriminal gelirlerini idare ediyor ve hukuk boşluklarından pek iyi yararlanan bir seyyah olarak görev yapıyordu. Sindona aynı zamanda Vatikan Bankası IOR üzerinde de etkiliydi. Söz konusu banka da, zamanın en büyük komünizm düşmanı Başpiskopos Paul Marcinkus'a bağlıydı. Yönettiği imparatorluk, 1978 yılında çökünce Sindona, ABD'de hakim önüne çıkmak zorunda kalacaktı. Ancak bunu önleyebilmek için IOR şefi Marcinkus, iki başpiskopos görevlendirilmiş ve iflas eden Sindona'nın borçları bu kişilerce üstlenilmişti. Söz konusu din adamlarından birisi "Kudüs'teki Kutsal Mezar Tarikatı"nın lideri olan Kardinal Guiseppe Caprio idi.

Sindona olayını inceleyen parlamento araştırma komisyonu, "Propaganda 2" Mason Locası şefi Licio Gelli ile Reagan'ın seçim kampanyasını yürüten Guarino arasındaki mektuplaşmaları da gün ışığına çıkarabilmiştir. "Ne yazık ki...' diyordu Guarino, "...Roma'dan gelen iki elçi, Vatikan Dışişleri Bakanı Casaroli tarafından geri çağrılmıştı. Bu açıdan Sindona için en kötü durum söz konusu olabilirdi." Gerçekten de Sindona'ya ABD'de 22 yıl ağır hapis cezası verilmiş, kendisi daha sonra İtalya'ya iade edilmiş ve burada cinayete teşvik suçundan ömür boyu hapse mahkum olmuştu. (Sindona'nın kayyumu Ambrosino da, Mafya'nın bir adamı tarafından öldürülmüştü) Sindona hapse mahkum olduktan bir gün sonra "yeri göğü sarsacak açıklamalarda" bulunacağını ilan etmiş, ancak kısa bir süre sonra Voghera Hapishanesi'nin güvenlik biriminde ölü bulunmuştu. Espressosuna zehir katılarak öldürülmüştü. Konuyu inceleyen mahkeme, Sindona'nın intihar ettiğine karar vermişti.

Vatikan'ın, borçları üstlenmek üzere görevlendirdiği kişilerden birisi olan Kardinal Guiseppe Caprio, yukarıda da belirtildiği üzere "Kudüs'teki Kutsal Mezar Tarikatı"nın bugünkü lideridir.

Sindona ve mafya ile olan bağlantıları gün ışiğına çıkmış olmasına rağmen, söz konusu "şövalyeler" karanlık çevrelerle işbirliği yapmaya devam ettiler. Sicilya'da ise tarikatın oldukça sağlam ve eleştirilemeyen üyeleri vardı. Bu üyelerden ikisi, tarikatın kamuoyu önünde sert biçimde tartışılmasından sonra 1993 sonbaharında liderliğine getirilen Palermo Başpiskoposu Pappalardo ve 1982 yılında karısı ve korumasıyla birlikte öldürülen antimafya uzmanı General Dalla Chiesa idi. Ancak söz konusu şövalyeler ve bunların mafya bağlantıları, en üst düzeyde kişilerle birlikte oldukça karmaşık bir yapılanma sergilediği ve tarikat üyelerinin, tarikat kurallarını anayasadan fazla kollayacakları yönünde yemin ettikleri tartışmasız kabul edilmektedir.

Bu tarikat adamlarını en üst ve en etkin kurum ve kuruluşlara getirmeyi her zaman başarabilmiştir. Örneğin mafya türü bir yapılanmayı örgütlemek ve cinayete teşvik etmek suçlarından yargılanan "şövalye" Guilio Andreotti, 33 kez bakan ve 7 kez başbakan olmuştur. Andreotti dışında yirminin üzerinde bakan aynı tarikatın mensubudur. En güncel olay ise şudur: İtalyan Merkez Bankası'nın uzun yıllar hizmet vermiş ve bağımsız politikalarıyla tanınan Başkanı Carlo Azeglio Ciampi'nin görevi bırakıp başbakan olmasından sonra Merkez Bankası Başkanlığı'na tarikat şövalyelerinden Antonio Fazio getirilmiştir. Bankaya yakın kaynaklardan edinilen bilgilere göre Fazio, göreve gelir gelmez İtalya'nın Doğu Avrupa ticaretinde nasıl daha fazla yer alabileceğine dair planlar hazırlatmıştır. Ciampi'nin 80'li yılların ortalarından beri Merkez Bankası'nın en önemli görevi olarak tanımladığı yasadışı sermaye akışının devletin karar organlarını etkileyebilmesini önleme çabaları, Fazio döneminde gündemin oldukça alt sıralarına itilmiştir. Ciampi, bankanın yıllık raporlarında bu konuya büyük bir önem verirken Fazio, bunu önemsiz ve küçük bir sorun olarak göstermiştir. Ama aslında emniyet teşkilatının adamları, sorunun bir hayli büyük olduğunu gösteren belgeleri her gün daha da artırmaktadır.

Burada üzerinde dikkatle durmamız gereken konu, tarikatın doğu ile ilgili (yine karanlık ve yarı karanlık çevrelerde) hangi garip ilişkileri kurduğunu belirlemektir. Örneğin 1993 Eylülüne dek tarikatın Sicilya'daki idari işlerinden Montrele Piskoposu Salvatore Cassia "hazretleri" sorumluydu. Ancak şu anda Cassia, tarikat paralarını usulsüz kullanmak ve kuvvet kullanmaktan mahkeme karşısında hesap vermektedir. Aynı zamanda emniyet teşkilatı, Sicilya'nın en büyük babalarından birisi olan Leoluca Bagarella'nın yıllardır Cassia'nın mobil telefonundan nasıl uzun konuşmalar yapabildiğini merak etmektedir. Emniyet teşkilatına göre, Bagarella 80'li yılların ikinci yarısından itibaren Kalabriya'daki kardeş şebeke "Ndrangheta" ile işbirliği yaparak Doğu Bloku'yla kapsamlı iş bağlantıları kurmuştu.

Kesin olan şu ki, 1982'de öldürülmesine dek "babalar babası" olarak adlandırılan Stefano Bontade, "tarikat"ın yakın çevresine dahildi. Bunun dışında pek çok gizli servis ve emniyet teşkilatı mensubunun, en büyük mafya babası Toto Riina ve daha başka birçok mafya üyesini tutuklanmadan önce haber ettikleri, büyük bir ihtimalle sorgu yargıcı Falcone ve Borsellino'nun öldürülmesini destekledikleri sanılmaktadır. Buna örnek olarak Piskopos Cassia tarafından şahsen tarikata alınan ve Bontande ile tanıştırılan Palermo Emniyet Müdürlüğü Cinayet Masası eski şefi Bruna Contrada gösterilebilir. Tarikatta önemli bir role sahip olan başka birisi ise Kont Artura Cassina'dır. Cassina müteahhit, spekülatör ve egemen Mafya babalarının himayesi altında bulunarak devlet ihalelerinden en büyük payı alan bir kişidir. Öte yandan Cassina'nın ortak olduğu inşaat malzemeleri ihracat şirketleri, Berlin Duvarı'nın çöküşünden itibaren Doğu'da en hızlı büyüyen kuruluşlar arasında gösterilmektedir. Cassina, 1988 yılına dek tarikatın Sicilya bölümündeki idari işlerden sorumludur.

Söz konusu tarikat, İtalya'nın dışında da oldukça etkindir. Özellikle Almanya'da II. Dünya Savaşı'nın sonrasında ortaya çıkan, 70'lı ve 80'li yıllarda da gittikçe belirginleşen bir oluşum göze çarpmaktadır. Almanya'daki finans ve bankacılık çevrelerinin en üst yöneticileri bu tarikata girmeye başlamıştır. Deutsche Bank'ın pek çok yöneticisi, tarikat şövalyesidir. Aynı şey Bayerische Hypotheken und Wechselbank için de geçerlidir. Şövalyelere Sparkassen und Giroverband ile Kuzey Ren Vesfalya Bankaları'nda da rastlamak mümkündür. Yine bu kişiler en büyük hazır giyim şirketleriyle alışveriş merkezlerinde görev yapmaktadırlar.

1994 Şubat'ında ölen Deutsche Bank eski Müdürü ve Konrad Adenauer'in danışmanı Josef Abs, Adenauer ve radikal gerici Bavyera Kültür Bakanı Aloys Hundhammer, aynı tarikata mensuptu. Öte yandan Sparkassen und Giroverband'ın kısa süre önce görevinden ayrılan Başkanı Helmut Geiger, Bayerische Hypokheken und Weschselbank Yönetim Kurulu Başkanı Eberhard Martini, bir krizden diğerine düşen Frankfurter DG-Bank'ın yöneticisi ve ZDF Televizyonu'nun ilk Başkanı Kral Holzamer, Saarland Radyosu eski şefi Hubert Rohde, Bavyera eski Eyalet Başkanı Max Streibl ve Baden Württemberg Eyalet Başkanı Hans Filhinger de bu tarikatın müritleriydiler.

İTALYA BAŞKANI Andreotti'NİN P2 KARİYERİ

Gulio Andreotti'nin loca içindeki varlığı ve önemi gazetelerde şöyle haber konusu olmuştu:

Roberto Calvi'nin dul eşi Clara kocasının sağlığında, locadaki olayları kendisine anlattığını ve "Gelli ile Ortoloni'den daha önemli iki kişi var. Bunlar P2'yi yönetiyor. Bunlardan biri Consentino, diğeri de Gulio Andreotti'dir" dediğini aktardı. Calvi'nin P2 Mason Locası ile ilgili sırları açıklayacağı kuşkusuyla öldürülmüş olabileceği söyleniyordu. İtalya Dışişleri Bakanı Gulio Andreotti ülkede pek çok cinayet ve yolsuzluklara karışan P2 Mason Locası'nın önemli bir ismiydi.

Mafya ile de ilişkisi ortaya çıkan Andreotti, Kızıl Tugaylar'ın Aldo Moro'yu öldürmesine de göz yummuştu. Andreotti Michele Sindona (P2 üyesi) içinde "İtalyan Lireti'ni kurtaran adam" demişti. Andreotti ismi İtalya tarihinin karanlık gizli işleriyle bütünleşmişti.

İtalyan Mafyası'nın önde gelen ismi Flono Carboni Banker Calvi'nin en yakın dostuydu. Carboni, CIA ilişkileri herkes tarafından bilinen Francesco Pazienza ile her an beraberdi. Kısaca Mafya, CIA, Kontrgerilla üyeleri P2 Locası'nda hepsi yan yanaydı.

Paris'teki İsrail Hahamlar Kurulu'nun mali sorumluluğuna yükselecek kadar önemli bir siyonist işadamı olan Andre Meyer, P2'nin önemli ismi Sindona, Rockefellerlar ve Agnelli arasındaki bağın kilit ismiydi.

Meyer, Paris'teki İsrail Hahamlar Kurulu'nun ekonomik danışmanıydı. Savaşı takip eden yıllarda servetinin büyük bölümünü yabancı hesaplara aktarmıştı. Böylece 1940'da ABD'ye göç ettiğinde parasını orada hazır bulacaktı. David Rockefeller ile kurduğu samimi arkadaşlık Wall Street'ten yardım görmesine imkan verdi. Lyndon Johnson onun fikirlerinden istifade ederdi. Sonuçta gücü o kadar büyüdü ki, ITT-Mediobanco olayında ABD Hükümeti onu suçüstü yakalamış olmasına rağmen suçlayamadı.

Meyer, Rockefeller ailesiyle Fransız bankaları arasındaki bağlantıyı oluşturuyordu. Örneğin, Banque de Paris et des Pays Bas'nın en önemli hissedarı Lazard Brothers'ın, New York'taki kolu Paribas Corporation, Chase International'ın Başkan Yardımcısı Robert Craft'ın yönetiminde çalışmalarına başlamıştı.

Chase Manhattan Bank'ın önemli bir bölümünü oluşturan Chase International'ın Yönetim Kurulu'nda Andre Meyer'in yanısıra, David Rockefeller ile Dünya Bankası'nın eski Başkanı John McCloy yer alıyordu. Meyer, 60 kadar çok-uluslu şirketin yönetim kurulunda görevliydi. Aynı zamanda Rockefeller ve Giovanni Agnelli'nin kişisel servetlerini yönetmekten sorumluydu. Müşterileri arasında Vatikan'dan ITT şirketine kadar çeşitli adlar görülüyordu.

Hahamlar Kurulu'nun önde gelen ismi Meyer "Kirli Para"nın Finans İmparatoru Sindona ile de bağlantı halinde idi. Yahudi Lazard Brothers'ın Bankası da bu bağlantıların odak noktasıydı.

Sindona'nın "finans imparatorluğu", başı ABD'de, gövdesi İtalya'da, kolları ise bulduğu her mali kriz çatlağından fışkıran bir ahtapota benzetiliyordu. Baskı gruplarının, politikacıların satın alınması bu imparatorluk için günlük işlerden sayılırdı. Ülkeler-üstü bir güce sahip bu finans çok-uluslusunun mikroskop altında bir incelemesi yapılacak olursa, büyük şirketler ile yeryüzündeki "vergi cennetleri" arasında nasıl bir bağ oluştuğu kolaylıkla görülebilir. Herşey, "Wall Street Dünyasının Üstadı" diye tanınan Andre Meyer'in New York'taki bürosunda başlar. Lazard Brothers Bankası'nın Başkanlığı'nı 40 yıldan bu yana sürdüren Fransız kökenli, Amerikan uyruklu Meyer'in, çok dengeci ve yasaları iyi bilen bir kişi olması sayesinde kişisel servetini 200 milyon dolara çıkardığı söylenir. Bu banka, özellikle ucuz kapitalist kredilerin Doğu ülkelerine transferi konusunda büyük faaliyet gösterir.

O devirde, finans kesiminde büyük bir üne kavuşan İtalyan maliyeci Sindona, Holding imparatorluğunun düşüş gösterdiği 1974 yılında Liechtenstein, Lüksemburg, İsviçre, Panama ve Liberya gibi vergi cennetlerinde 146 şirketi kontrol etme durumundadır. Hisselerinin yarısı kamu sektörüne ait olan imparatorluğunu kurmaya 1943 yılında başlayan Sindona, Lucky Luciano tarafından yönetilen Amerikalıların Sicilya çıkartmasına katılmıştır.

1946'dan itibaren, tek başına İtalyan hükümetini oluşturan Hıristiyan Demokrat Parti'ye girerek bu ilişkisini kesintisiz sürdürmüştür. Başkanlığa getirilen Giulio Andreotti ile Merkez Sağ Parti'nin Genel Sekreterliği sırasında başlayan bir dostluğu vardır. Bu sayede İtalya'da, komünistler dışında tüm ileri gelen politikacılarla yoğun ilişkiler kurmuştur. Kendisini çok ciddi bulan ve iş alanlarını uluslararası düzeye yayarak gelirlerini artırma amacında olan Vatikan sorumluları, Sindona'ya Hıristiyan Demokratlar'dan sonra Vatikan kapılarını açmışlardır.

Bundan iki yıl sonra, 1948'de Time dergisi Sindona'yı "Mussolini'den sonra en önemli İtalyan" diye tanımlamıştır.

P2 LİDERİNDEN Olof Palme'ye İNFAZ KARARI: "İSVEÇ AĞACI DEVRİLECEK"

CIA'dan iki kişi, Palme'nin CIA ve P2 Mason Locası işbirliği ile öldürüldüğünü iddia etmişti. CIA'dan Dick Breneke, ayrıca CIA'nın 1970'li yıllarda İtalya'da terörü desteklediğini ve bu ülkede P2 aracılığıyla aşırı sağcı bir diktatörlük kurmaya çalıştığını söylüyordu.

Palme cinayetini yürüten İsveç polis şefi Hans Oelbebro, Breneke'nin İtalyan televizyonu RAI'de yaptığı açıklamalardan sonra bu görüşün ortaya çıktığını kaydetti.

Eski CIA ajanı, P2 lideri Licio Gelli'nin dönemin Başkan Yardımcısı George Bush'un danışmanına Palme Suikasti'nden üç gün önce "İsveç Ağacı Devrilecek" şeklinde bir telgraf çektiğini belirtmişti.

İtalya Cumhurbaşkanlarından Cossiga'nın, Gelli ile sık sık görüştüğü de ortala çıkmıştı. Gladio, Cossiga'ya bağlı olduğundan P2 ve Gelli konularında Cossiga'ya soruşturma açıldı... Bağımsız Senatör ve güvenlik servislerinden sorumlu Parlamento Komisyonu üyesi Ferdinando Imposimato şunları söylüyordu: "Daha şimdiden elimizdeki belgelere bakınca Gladio-P2-Kara Para arasında bir bağ olduğu belliydi. Hepsi aynı zamanda politika dünyasıyla da sıkıca bağlantıda gözüküyordu. Gladyatörler ilk önce SIFAR'ın sonra SID ve SISMI'nin başındaydılar. Bu servislerden sorumlu kişilerin hepsinin Licio Gelli'nin locasında olması sayesinde Gelli, aynı zamanda askeri sektörleri de kontrol ediyordu. SID'in Başkanı Vito Micelli ise aynı zamanda P2'ye kayıtlıydı ve Gladio'nun içindeydi, bunun gibi birçok isim de P2'nin ve Gelli'nin dostlarıydılar.

Uyuşturucu ve benzeri kara paraların aklanmasında vatansever Gladio'ların, hayırsever P2'lerin ve İtalyan Gizli Servisi'nin bizzat bulunması dünyanın çeşitli yerlerindeki uyuşturucu olaylarının perde arkasında kimlerin bulunduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir.

B'nai B'rith ve Palme CİNAYETİ

B'nai B'rith'in bir kolu olan ADL, Palme Suikasti'ni Lyndon La Rouche'un üzerine atan bir dezinformasyon kampanyası düzenleyerek hem Olof Palme'nin gerçek katillerinin izini yok etmeye çalışmış hem de Siyonist harekete engel olan ve ADL'nin tüm kirli çamaşırlarını gözler önüne seren La Rouche'u devre dışı bırakmak istemiştir. Kissinger'ın katkılarıyla gerçekleştirilen bu kampanya tutmamış ve La Rouche aklanmıştır.

Lyndon La Rouche ekonomist ve politikacıydı. 1978'de La Rouche'un İşçi Partisi, uluslararası uyuşturucu ticaretini ortaya çıkartan bir kitap yayınladı. La Rouche aynı zamanda 1975'ten itibaren Ortadoğu Krizi için barışçı bir çözüm arıyordu. ADL ise, KGB ve STASI ile birleşerek İsveç'in Devlet Başkanı Olof Palme'yi öldürenlerin izlerini ortadan kaldırmaya çalışıyordu.

28 Şubat 1986'da İsveç Başbakanı Olof Palme Stockholm'de öldürüldü. Öldürülmeden önce Palme, Nikaragua'daki Kontralara ve İran rejimine silah sağlayan silah tüccarlarını ortaya çıkarmak üzereydi. İran-Kontra Skandalı henüz ortaya çıkmamıştı. Bu yüzden Palme'nin araştırması tüm gizli programı tehdit ediyordu. Oliver North, CIA Başkanı William Casey ve İsrailliler işbirliği ile İsveçlilere satılan silahlar Doğu Almanya'dan ve diğer Sovyet Bloğundaki devletlerden geliyordu. ADL, KGB ve STASI birleşerek Palme'nin cinayetinin suçunu Lyndon La Rouche'un üzerine attılar. ADL'nin (Fact Finding) Delil Bulma Bölümü'nün başı Irwin Suall Stockholm'e giderek, La Rouche'la Palme cinayetini birleştiren bir dezinformasyon kampanyasına katıldı.

Batı basınında dezinformasyon konusunda uzman olan KGB ajanı ve Sovyet Büyükelçisi Boris Pankin "Palme'yi La Rouche öldürdü" yalanını destekledi. 1986'da STASI'nin oluşturduğu dezinformasyon kampanyası ABD medyasında ADL aracılığıyla abartılarak yayımlandı.

Irwin Suall ise STASI, Soyvet sosyalistler ve NBC televizyonuyla beraber çalışarak Palme suikastı için La Rouche'u suçlayan bir dezinformasyon kampanyası başlatmıştı.

16 Mart 1986'da La Rouche'un desteklediği iki aday-Mark Fairchild ve Janice Hart-Illinois de Demokrat Parti seçimlerini kazandı. Illinois Eyaleti Parti Başkanı'na La Rouche'un bozguna uğrayacağına dair tehditler geliyordu. Wall Street ve mason grupları, ADL'nin sahipleri, La Rouche ekibinin zaferi nedeniyle şok halindeydiler. Suall New York'a gitti ve La Rouche'a karşı bir ADL hareketi başlattı. Birkaç ay içinde Federal seçim komisyonu kayıtlarına göre ADL'ye ait iftiralar, Kongre'nin her üyesine dağıtıldı. La Rouche'a karşı binlerce medya saldırısında bulunuldu ve kendisi antisemit KGB ajanı, neo-Nazi hatta uluslararası terörist olarak suçlandı. ADL'nin amacı halkı La Rouche'un politik hareketinden uzaklaştırmaktı.

1982 Baharı'ndan beri Suall ve ortakları, La Rouche'tan nefret eden eski ABD Devlet Sekreteri Henry Kissinger, dönemin FBI Başkanı William Webster'a özel mektuplar yazarak FBI'nın La Rouche politik hareketini durdurmasını istedi.

Kissinger'in savcısı, La Rouche'un yabancı İstihbarat bağlantıları olduğunu belirterek yalan söyledi. Böylece CIA, FBI ve Pentagon toplu olarak araştırma ve saldırma hakkına sahip olacaktı.

Ocak 1983'te Başkan'ın Dış istihbarat Danışma Kurulu'ndaki Kissinger'ın taraftarları La Rouche'a karşı aktif harekete geçilmesi için resmi talepte bulundu.

Hükümette George Bush ve Oliver North'la ilgili olarak kötü idarenin ortaya çıkmasıyla mahkeme düştü. Basın raporlarının sonradan gösterdiğine göre jüri, suç hareketlerinin Lyndon La Rouche tarafından değil aslında hükümet tarafından işlendiğini kabul etti.

"P2'den Sonra SIRA P3'TE Mİ?"

Akla şöyle bir soru gelebilir: P2'nin 2'si neyi sembolize etmektedir? Bu sorunun cevabı, locanın geçmişini araştırınca ortaya çıkmaktadır.

Bu locanın başlangıcı 19. yüzyılda Propaganda 1 adıyladır. Sicilya Mafyası'nın kurucusu Gisseppe Mazzini tarafından kurulmuştur. Mazzini ilk Komünist Enternasyonel'in üyesi, İngiltere'den Lord Palmerston'un ajanı ve İskoç Riti'nin Üstad-ı Azamı'dır.

P2 Soruşturma Komitesi Başkanı Tina Anselmi iki yıllık araştırma sonucunda P2 hakkında elde ettiği bulguları şöyle açıklamıştır: "P2 hiçbir şekilde ölü değildir. Hala faaliyette olan bir örgüttür. Para, araçlar ve bütün imkanlar ellerinde bulunmaktadır."

Görüldüğü kadarıyla P2 deşifre olmuştur ancak, kara para aklama ve mafya bağlantılı karanlık loca faaliyetleri hala devam etmektedir. Bu yüzden P2'den sonra şimdi de P3'ün faaliyet halinde olup olmadığı sorusu gündeme gelmiştir.

P2 LOCASI'NIN BAZI ÜYELERİ

Licio Gelli : Kurucu Üstad-ı Azam
Sindona : Nixon’a mali kaynak bulan Sicilya’lı finansör
Miceli : Devlete karşı pek çok komploya karıştığı biliniyor. Fransız Gizli Servisi (SDECE)’nden.
Sogno : İtalya CIA bölümünden. Devlete karşı darbe girişiminde bulunmuş.
Malizia : Askeri danışman, Savunma Bakanı Hukuk Danışmanı
Alavena ve Aloja : Askeri İstihbarat Servisi üyeleri (SID)
Giudice, Mirigneli : Polis
Spagnulo : Romalı general
Giudice : Gümrük Polis Müdürü
Minghelli : Polis generali
Viezzer : Albay SID üyesi
Carolllo : Demokratik Hıristiyan Partisi senatörü
Birindelli : Amiral, NATO eski başkanı, Sosyal Hareket üyesi (aşırı sağ)
Luris, Cetrulio, Tanassi, Orsello, Terrana, Apollonio, De Maria, Paolo : Politikacılar
Stellini, Renai : Orduda yüksek dereceli kişiler
Picchiotti : General, eski Devlet Başkanı
Ciccolo : Amiral
Barile : Doktor
Dina : Savunma Bakanlığı Genel Müdürü
Pasqua, Lombardi, Manino,
Raspini, Pinello, Zambardino,
Catalano, Scricciolo, Lonoce
: Yargıç
Arcari, Albanese, Arena : Banka yöneticileri
Ursini, Biamonti, Carta, Vassila : Finansör
Brusco, Carpinteri, Martino,
Goggiolo, Domenichini
: Gazeteci
Acoma, Vacarro, Compagno,
Franco, Serio
: Belediye Başkanı ve Palermo Belediye danışmanları
Franchi : İtalya Futbol Federasyon Başkanı
Antonio Petrucci, Giulo Rondini : Papaz


Ayrica pek çok politikaci, askeri görevli, adli tip yöneticisi, gazeteci ve papazin adi da var.

Gonzales Mata, Les Vrais Maitres du Monde, ss. 301-302

P2-Rothschildlardan Calvi İNFAZI

"Locaya ihanet "suçundan mason kurallarına uygun olarak öldürülen Banker Calvi'nin infazının ardında Yahudi sermayedar Rothschild vardır.

Rothschild Bankası Müdürü Juerg Heer, Calvi'nin katillerine parayı, çalıştığı bankanın sahibi Baron Ellie de Rothschild'ın bilgisi dahilinde kendisinin verdiğini söylemiştir.

Eski mafya liderlerinden Thomasso Buscetta'nın soruşturma sırasında adından söz etmesiyle deşifre olan Heer'in önce yargıçlara, daha sonra da American Wall Street Journal gazetesi ile İtalyan Panorama dergilerine yaptığı açıklamaları siyaset, ekonomi ve mafya çevrelerinde şok etkisi yaratır.

Heer, katillere cinayetten 5 hafta sonra ödediği söz konusu parayı, mafya ile ortak ilişkileri olan P2 Mason Locası'nın isteği üzerine verdiğini söylemiştir. Parayı kimlere verdiğini ve P2 Mason Locası'ndan emri kimden aldığını ise açıklamaktan kaçınmıştır.

Heer, ayrıca 1976'da İtalya'da yerli sermayenin dışarı çıkarılmasını yasaklamasından sonra bu ülkenin sermaye sahiplerine özel hizmet vermek için "banka içinde banka" kurduğunu söyler. Sermaye sahiplerinin adlarını açıklamayan, ancak aralarında çok önemli kişilerle mafya babalarının bulunduğunu belirten Juerg Heer, Ellie de Rothschild'in bu kişilerden yılda 500 bin dolar ile 5 milyon dolar arası komisyon aldığını iddia etmiştir.

Ambrosiana Bankası'nın Genel Müdürü Roberto Calvi, 1982 yazında Blackfriairs Köprüsü'nde P2 Mason Locası Başkanı Licio Gelli'nin emirleriyle öldürülmüştü. P2 Mason Locası'yla parasal ilişkiler içinde bulunan Ambrosiana Bankası, öte yandan da Vatikan Bankası Başkanı Amerikan asıllı Kardinal Paul Marcinkus ile de kirli para işleri çeviriyordu.

Zürih'teki Rothschild Bankası'nın Kredi Bölümü yöneticisi Juerg Heer, itiraflarına şöyle devam eder: "İtalya'da yeni çıkan bir kanunla kişilere denizaşırı mal varlıklarını açıklamak zorunluluğu getirilmişti. Tito Carnelutti adlı çok ünlü bir avukat bize geldi ve zor durumda olan bir çok müşterisi olduğunu söyledi. Rothschild Genel Direktörü Gilbert de Botton'la beraber, yürütülüyordu operasyonlar. Paravan şirketlerle ortaklık kuruluyor böylece, mal varlığı düşük gösteriliyordu. Consob'a (İtalyan Borsa Denetleme Kurumu) sahte beyan yapıyorduk. Angelo Rizzoli bizim müşterimizdi. Rizzoli'nin % 20'si Bruno Tassan Din'indi. Tassan Din, De Button'a büyük ödemeler yapacağını söyledi ve bu arada Lüksemburg'daki Ambrosiano Bankası'ndan Angelo de Bernardi diye birisi ortaya çıktı ve bize kaynakların Bellatrix'den geleceğini söyledi. 95 ve 43 milyon dolarlık iki partiden bahsediliyordu... Bir sabah P2 Locası'nda önemli bir görevi olan yakın bir İtalyan tanıdığımdan bir telefon aldım. Gelli'nin yakın adamlarından biriydi.... Talimatlar çerçevesinde yarım bir 100 dolar elime geçti, ayrıca bir valiz almamı ve 100 doların diğer yarısını getirene bu parayı vermemi söyledi (valizde 5 milyon dolar vardı)... Bu ödeme Calvi'nin öldürülmesinden 5 hafta sonra yapıldı... Bu paranın Calvi cinayeti için ödendiğini daha sonra öğrendim."

P2'den Sonra BÜYÜK ŞARK LOCASI SKANDALI

P2'nin deşifre olması aslında İtalya için pek birşey değiştirmemişti. Daha sonra patlak veren İtalya Büyük Şark Locası skandalı, masonluğun ülke üzerindeki kontrolünün devam ettiğini ortaya koydu.

1981 yılının Haziran ayında patlak veren ve NATO'yu olağanüstü boyutlarda tedirgin eden skandala yol açan P2 Mason Locası'nın, çok güçlü bir Mafya-Kontrgerilla-Gizli Servis şebekesi olduğu ortaya çıkmıştı. Askeri casusluk, silah ve esrar kaçakçılığı gibi yolsuzlukları kapsayan P2 skandalına devletin en yüksek düzeyindeki kişilerin karışmış olması, büyük bir siyasi krize yol açmıştı. Siyasi görüşü aşırı sağ olan locanın amacı büyük bir İtalya yaratmaktı. Neo-faşist akımların öncülüğünü de bu loca yapmaktaydı. Skandala, Savunma Bakanlığı'nda görevli 175 yüksek rütbeli subayın yanısıra, üst düzey hükümet yetkilileri ve politikacılar karışırken mason locası başkanı Licio Gelli skandalın patlak vermesinden kısa bir süre önce yurt dışına kaçmıştı.

İtalya'da dernekler yasasına aykırı olarak kurulan bazı mason localarının Mafya ile işbirliği yaptığı cinayet ve geniş çaplı yolsuzluklara karıştığına ilişkin belgeler ortaya çıkartıldı. Cenova Savcılığı'nın açıkladığına göre yasadışı kurulan İtalya Büyük Şark Locası'nın yolsuzluğuna aralarında politikacı, gazeteci, işadamı, hakim ve yargıçların bulunduğu üst düzey bürokratlar da katılmıştı. İtalya Büyük Şark Locası lideri Giuliano Di Bernardo'nun onayı ile izin verilen yasadışı mason localarının Kalabriya Mafyası ile bağlantısının ele geçirildiği, şimdilik beş politikacının adına rastlandığı ve bunların dokunulmazlıklarının kaldırılması için harekete geçeceklerini bildirdi.

Bu arada, ülkedeki yasal mason localarına yapılan baskınlarda yasal olmayan mason localarının üyelerinin adları ele geçirildi. Ayrıca ele geçirilen belgelerde locaların ülkenin birlik ve bütünlüğünü ortadan kaldırmak için kurulduğu, mafya ile ilişkilerinin bulunduğu, cinayetlere karıştığı, seçimlerde oy karşılığı politikacılardan "torpil" temin ettikleri ortaya çıkarıldı.

P2'NİN BİR KOLU:TRAPANİ C LOCASI

P2 Locası Üstad-ı Azam'ı Licio Gelli ile tam bir bağlantı içinde olan Trapani, masonlarının gizli bir bölümü olan C Locası'na (C:Coperta=Örtülü) uyarlanan riti kullanılmaktaydı. Trapani, savcı vekili Franco Messina'nın cesur bir soruşturması sonucu ortaya çıkarılmıştı. Daha sonra şüpheli bir af sayesinde kurtulan bu C Locası'nın hala faaliyette olduğuna dair şüpheler vardır.

Trapani C Locası'nı diğerlerinden farklı ve ilginç kılan özelliği, uyguladıkları ayin yöntemiydi. Bu ayinde töreni yöneten kişi keskin bir bıçak tutar, bununla ilk önce kendi bileğini, sonra karşında duran "kardeşi"ninkini çizerdi. Andından kanlarını karıştırılar ve dudak dudağa öpüşürlerdi. Bu uygulama eski bir mafya ritine benzese de, değildir. Bu, modern bir mason ritidir. İşadamları, polis memurları, devlet bürokratları, kardinaller, mafyanın liderleri ve mafya katillerinin tam bir uyum içinde beraberce bulundukları bir locada uyguladıkları bir rit...

Basın garip bir şekilde Savcı Vekili Messina'nın araştırmasına ilgi göstermemişti. Trapani gibi İtalya'nın küçük bir şehrinde, Carreca 2 Caddesinde, bir eğitim merkezi ve ve İtalyan Birliği Derneği'nden başka 6 tane de loca vardı: L'Iside, L'Iside 2, L'Hiram, La Civillo d'Alcamo, La Cadierove Osiride. Sonuncusu ise, çok gizli bir "süper" locaydı: C Locası...

Bu soruşturmada ortaya çıkan bir diğer ilginç olay da, 1974 yılının sonlarına doğru Motalepre'de küçük bir evde, Mafya'nın en güçlü aileleri ve Trapani masonluğu arasında bir anlaşma yapıldığıydı. C Locası'nda tekris edilmiş bir çok ünlü isim vardı. Vali vekili Guiseppo Chitarro, Emniyet Müdür Vekili Saverio Bonura, bölgenin ünlü Hıristiyan Demokrat Lideri Francesco Canino, mafya üyeleri ve katiller, Mariano Agate, Calogero Attria, Pietro Fundaro, Gioacchino Calabro... Bu listeden ayrıca Giuseppe Mandalar gibi, Palermo Mafyası için ticaret yaptığı bilinen ve Toto Riina gibi patronlar patronu olan bir kişinin şirketlerini yönettiği bilinen bir kişi de çıkarmak mümkündü.

C Locası arşivinden şu ortaya çıkıyordu: Sadece şehrin tüm işleri değil, Birgi Havaalanı için yapılan milyarlık ihaleden, sıradan vize olaylarına kadar herşey bu garip Mafya-Mason bağlantısının elinde tutuluyordu.

"Iside 2" Locası Trapani bölgesinde, politik ve yönetimle ilgili birimlere sızma görevi yapıyordu. İtalyan Gizli Servisi SISMI, bütün uyarılara rağmen patronların patronu Toto Riina'yı yakalayabilecekleri bir mafya toplantısını basmıyordu. Çünkü Riina gibi önemli mafya patronları gizli mason derneklerine üyeydiler.

P2'NİN KONTROLÜNDEKİ SOSYAL DEMOKRASİ

İtalya'da sözümona "Sosyal adaletin koruyucusu" olan Sosyal Demokratlar rüşvette, yolsuzlukta, mason localarıyla olan bağlantılarda diğer partileri aratmadılar. P2, sosyal demokrasinin sınırlarını da kendisinin çizdiğini bir kez daha kamuoyuna göstermiş oldu. P2'nin Sosyal Demokratlık sınırları içinde rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma gibi önemli "ilkeler" ön plandaydı.

Örneğin Kalabriyalı Sosyal demokrat milletvekili Paolo Romeo, hem Gladyatör, hem Ndrangheta Yönetim Kurulu Üyesi, hem de P2 Locası şefi Gelli'nin yakın bir arkadaşıydı.

Sosyal Demokrat görüşleriyle tanınan düşünür Massimo Cacchiari'ye "Neden Sosyalist Parti'ye girmiyorsun?" diye sorduklarında "Teşekkür ederim..." demiş, "...buna gerek yok; çünkü ben aileden zenginim."

Başkent Roma'da ağızdan ağıza dolaşan bu anektod, İtalyan Sosyalistlerinin boğazına dek saplandıkları skandalın boyutlarını olduğu gibi sergilemektedir. Öyle ki İtalya eski Başbakanı ve Sosyalist Parti Lideri Bettino Craxi artık sokağa bile çıkamamaktadır.

Craxi'nin P2 Mason Locası ile birlikte yolsuzluk yapmak, rüşvet almak gibi suçlara karıştığı kesinleşmişti.

Araştırmalar P2 Mason Locası ile Craxi arasındaki bağlantıları birer birer ortaya çıkarıyordu. Sorgu yargıçları P2-Craxi ilişkisinin ilk ipuçlarını bir banka hesabının incelenmesi sırasında elde ettiler. P2 Locasından Roberto Calvi, 1981 yılında savcıların, locanın tüm evraklarına el koymasından bir gün önce bir İsviçre Bankası'na 3.5 milyon dolar yatırmıştı. Union Banques Suisse'de "Koruma" şifresiyle açılan hesabın ortaklarından biri de Craxi'nin yakın arkadaşı Silvano Larini idi. Larini böylece, Milano'dan elde edilen rüşveti Craxi'ye aktarıyordu.

İtiraflara göre İsviçre Bankası'ndaki hesabın en büyük ortağı, bir mason olan Fioro Fiorini idi. Fiori'nin Sosyalist Parti ile işadamları arasında bağlantı kurarak Milano skandalına da bulaştığı söyleniyordu.

P2-Sosyal Demokratlar bağlantısı, Sosyalist Parti Lideri Bettino Craxi'nin ve eski Adalet Bakanı Sosyalist Parti Genel Sekreter Yardımcısı Claudio Martelli'nin istifa etmesiyle sonuçlandı. Sosyalistler-Hıristiyan Demokratlar arasındaki garip koalisyonda da önemli bir kriz yaşanıyordu. Bu koalisyonun en önemli ortak yönü her iki tarafında masonluğun emrinde olması mıydı acaba?

Fransa'da BÜYÜK DOĞU LOCASI SKANDALI

Avrupa'nın diğer ülkelerinde de locaların ortaya çıkarılan bazı faaliyetleri, buzdağının hepsini değilse bile bir kısmını gözler önüne sermiştir. Fransa'daki Büyük Doğu Locası skandalı buna güzel bir örnektir.

Fransa Büyük Doğu (Grand Orient de France) isimli mason locasının üyelerinden Michel Reyt, aynı zamanda L'Hay-Les-Roses'teki Vickor Schoelcher Locası'nın da müdavimlerindendi. Masonlardan ve çok üst düzey politikacı bürokratlardan bir çok tanıdığı vardı. Bu politikacıların büyük seçim masrafları ve başka bazı giderleri Reyt tarafından "karşılıksız" finanse ediliyordu. Bu kişiler de büyük ihalelerin pazarlanmasını Reyt'e bırakmışlardı. Reyt'in yardım ettikleri içinde François Mitterand, Başbakan Pierre Beregovoy ve SP Başkanı Lurent Fabius da vardı. Eski Başbakan Michel Rocard'la Pierre Maroy'un adları da geçiyordu.

İNGİLTERE'DE POLİS ŞEFLERİNDEN SAVCILARA, AVUKATLARDAN ADLİ TIP'A
UZANAN MASON HAKİMİYETİ

İngiltere, masonluğun Avrupa'daki önemli bir kalesidir. Bunu en ayrıntılı olarak, masonlukla ilgili ünlü kitabı The Brotherhood'u yazdıktan sonra bir fail-i meçhule (!) kurban giden Stephen Knight açıklamıştı:

1970 başlarında Scotland Yard'da yapılan tasfiyelerde masonik suçlularla rüşvet anlaşmaları yürüten ve Emniyet Müdürü mevkisine kadar yükselen mason polisler vardı. Scotland Yard'da kurulan dedektif bölümündeki kişilerin büyük çoğunluğu da masondu.

Polis içinde masonik bir yapılanma oluşmuştu, masonlar her bölümde gizlice bir araya gelip, kararları hissedilebilir derecede etkiliyorlardı. Police Review editörü Brian Clark'a göre "masonluk aracılığıyla iltimas terfilerde rol oynamaktadır. Asıl önemli konu ise masonlar, Rotaryenler, Lions ve Round Table üyeleri kendilerinden olan polislerden iltimas beklemektedir. Bazı polisler kendilerinden istenenden öyle utanmışlardı ki, sonuçta masonluktan ayrılmaya karar vermişlerdi."

İngiltere'deki Başmüfettiş'ten, Emniyet Müdürü'ne kadar 200 kişi üzerinde 1981'de yapılan araştırmada, 186 tanesinin mason olduğu anlaşılmıştı. Scotland Yard dedektifleri arasında rüşvet 1965'lerden beri masonik baskıdan dolayı çok büyümüştü.

Hukuk sisteminde de masonluk senelerden beri yerleşmiş durumdaydı. 1966'da İngiltere'de kurulan Mahkemeler Teşkilatı Senatosu'nun başında United Grand Locası'na bağlı üst dereceli mason olan Hakim Widgery bulunmaktaydı. İngiltere'deki 40.735 savcıyı kapsayan Hukuk Topluluğu dünyadaki en önemli masonik kuruluşlardan birisi olarak kabul ediliyordu.

İngiltere'de son dönemde Scotland Yard'da mason örgütlenmesi konusunda başlayan huzursuzluk meclis gündemine girdi. Böyle bir örgütlenmeye bundan böyle izin verilmeyeceğine dair verilen teminatla gerginlik sona erdirildi.

Cosa-Nostra, CIA, Masonluk ve Gladio

İtalya'da mafyanın devletin tüm kurumlarını sarmış olduğu Andreotti gerçeğinin ortaya çıkmasından sonra daha iyi anlaşıldı. Mafya uzmanı Pino Arlaki bu gerçeği skandallar öncesinde şöyle açıklamıştı:

İtalya'da mafya, alışılmış yasa dışı yolları yetersiz bularak, devleti ele geçirme operasyonunu ustalıkla sürdürüyor. İtalyan Mafyası bugün bilinen uyuşturucu, cinayet, kumar, koruma ve soygun gibi işleri hafif buluyor. İtalyan Mafyası'nın en büyük gelir kaynağı, İtalya Devleti'nin bizzat kendisidir. Mafya, artık İtalyan Hükümeti'nin açtığı devlet ihalelerinin peşindedir...

Mafya-CIA işbirliği ABD'nin mafya yardımıyla Sicilya'ya çıkartma yaptığı günlerden günümüze kadar aralıksız devam etmiştir.

Izvestia gazetesi muhabirlerinden ve KGB'nin Roma ajanı Leonid Kolosov, yaptığı bir açıklamada, CIA'nın mafyanın yardımıyla, 27 Ekim 1962'de İtalyan Devlet Petrol Ortaklığı'nın kurucusu Enrico Matei'nin bulunduğu uçağı havayı uçurduğunu öne sürmüştü.

İtalyan Mafyası ile ABD ilişkisi konusunda eskiye uzatılan bağlantılar da biliniyordu. Buna göre Mussolini'nin ilgisini çekemeyince mafya, 1943 yılında ABD hükümeti ile işbirliği yaparak, Amerikan ordusunun Sicilya'ya çıkartma yaptığı zaman, ünlü mafya babası Lucky Luciano'yu serbest bıraktırtmış, mafyanın ikinci büyük babası Vito Genoveze'yi ise ABD Ordu Komutanı General Charles Poletti'nin güvenilir tercümanı olarak Sicilya'ya göndertmişti.

Mafya-CIA-Mossad işbirliğinin en güzel örneklerini Meyer Lansky-Bugsy Siegel-Lucky Luciano üçlüsünü incelerken görmüştük. "Patronların patronu" Lansky FBI şefi Hoover'in homoseksüel ilişkilerine ait fotoğrafları kullanarak FBI'nın mafyayla mücadelesini tamamen durdurmuştu. Lansky'ye bu fotoğrafları sağlayan ise CIA Şefi Willam Donnovan'dan başkası değildi. CIA Şefi Allen Dulles'ın Lansky ile işbirliğine girerek Mafyanın CIA yararına çok-uluslaştırılma projesinin gerçekleştirdiğini görüyoruz. Bu işbirliği Bilderberg Group'un kurulmasında da devam etmektedir.

Lansky'nin Mossad'la bağlantısı ve İsrail Devleti'nin finansında oynadığı rol ve Kennedy dışında tüm ABD başkanlarını kontrol altında tutabilmesi Mafya-CIA-Mossad ilişkisinin çapını göstermektedir.

ABD'de mafya örgütlenmesi konusunda L'Evenement du Jeudi dergisinin eski Palermo Belediye Başkanı Leoluca Orlando ile yaptığı röportajda önemli açıklamalar mevcuttur:

Soru: Zamanımızda ABD'liler hangi politik ve sosyal güçlere dayanıyorlar?

Orlando: Özellikle masonluk ve Mafya'ya dayanıyorlar. ABD'liler mafya üyelerini İçişleri Bakanı, Belediye Başkanları yaptılar. Mesela ünlü eşkiya Salvatore Giuliano, ABD Başkanı Truman'ın yakın arkadaşıdır.

Soru: Sizce Mafya, Amerikalılar tarafından Soğuk Savaş sırasında kurulan, kontra gruplarından Gladio'yla da ortak çalışır mıydı?

Orlando: Sicilya'da bazı mafya grupları Gladio ile çok sıkı bağlıdır. Trapani tarafından yapılan bir anket, bu komandoların özellikle mafya üzerinde yoğunlaşmış bir organizasyon olan Scorpiolar'la ilişkisini ortaya çıkarmıştır.

1969-1992 arasında Mafya Roma'ya gönderilen savcıların 13 tanesine de suikast düzenlemişti. Bu savcıların görevleri, uyuşturucu trafiği ile Mafya olaylarının bağlantısını çözmekti. Pek çok İtalyana göre Mafya'nın adamı olan politikacılar, ölmesini istedikleri polis ve savcıları Palermo'ya yolluyorlardı... Mafya ve devlet, devletin (!) gücünü sınırlandırmak isteyenleri ortadan kaldırabilecek bir durumdaydı.

Esas asker yollanması gereken yerler parti toplantıları, parlamento, mafyaya bağlı politikacıların bulunduğu yerlerdi. Mafya politik destek olmadan, yaptığı işleri yapamazdı, hatta yaşaması bile mümkün değildi.

İtalya'da en büyük mafyanın Devlet olduğu Palermo Belediye Başkanı Orlando ve L'Espresso dergisi tarafından çok açık biçimde anlatılmıştı. Mafya-CIA-Masonluk-Gladio batağına saplanmış bu Akdeniz ülkesinin durumu içler acısı gibi gözükse de, en azından bu bataktan çıkmak için gösterdiği gayretlerle bu batağın içine saplanmış fakat bataktan çıkmak için çabası olmayan komşularından bir adım önde bulunuyordu.

3 Eylül 1982'de Palermo Jandarma Generali Dalla Chiesa'nın karısıyla birlikte öldürülmesinden sonra İtalya kendini imkansızlıklar ya da isteksizlik karşısında bulmuştu. Giovanni Falcone gibi anti-mafya olayının sembollerinden Tano Grasso "başta Andreotti olduğu sürece, Mafya karşıtı hiçbir olay yapılamaz" diyordu. O, mafyaya dahil değildi, ama 45 senedir iktidara getirdiği şahıslar için aynı şeyi söylemek mümkün olamıyordu. Palermo'nun her sokağına bir polis koymanın dahi Mafya'ya bir etkisi olmayacağına inanılıyordu.

İtalya'da Masonluk-Mafya örgütlenmesine karşı direnen tüm avukat ve polisler öldüler. 1982'de Chiesa ve karısı Emmanuela'nın öldürülmesi, tüm dünyayı ayağa kaldırmıştı. Diğerleri onları takip ettiler: Hıristiyan Demokrat Partisi'nin İl Sekreteri Michele Reina 1979'da öldürüldü. Pier Santi Matarella, Bölge Başkanı 1980'de öldürüldü. Pio la Torre, Komünist Parti üyesi, 1982 Nisanı'nda öldürüldü. Ama hiçbiri Dalla Chiesa'da olduğu kadar etki yaratmadı.

Le Point dergisinde Palermo eski Belediye Başkanı Orlando ile Kontrgerilla, Mafya, faili meçhul cinayetler hakkında yapılan bir röportaj yer aldı:

Orlando: Mafya devletin, adaletin, borsanın tamamen karşısındadır. Öte yandan devlet, adalet ve borsanın ta kendisidir. İktidarla planlanmış cinayetler arasında çok sıkı bir bağ vardır. Politikacılar ve önemli iş adamları olayları tamamen bilmektedirler. Dokunulmaz durumdadırlar çünkü korunuyorlardır. 10 yıldır tüm olaylarda hep aynı politikacıların isimleri geçmektedir. Palermo'nun bir başka Belediye Başkanı olan Vito Ciancimino, Andreotti'nin Salva Lima ile dûzenli olarak Sicilyalı arkadaşlarıyla ile ilgili toplantılar yaptığını söylüyor. Ama Andreotti adalet tarafından hiç duyulmadı. O Sicilyalı arkadaşlarını her zaman sonuna kadar korudu.

Le Point: Suçlamalarınız çok ağır.

Orlando: Çok yeni değil bunlar. İtalya'da herşey bilinir, herşey söylenir. Ama hiçbir şey yapılamaz. Benim kanımca politikacıların desteği olmadan 12 yıldır olan bunca cinayetten hiçbiri gerçekleşemezdi. Gerçekler yüksek görevlilerin çekmecelerinde ve oradan çıkmaz. Halkı sarsan hiçbir olay açığa kavuşmadı. Piazza Fontana olayı, Italicus olayı, Aldo Moro, P2 Locası? Pek çok sır kumların altına gömüldü...

Bütün bu Mafya-Gladio-Masonluk zincirinin en üstünde yine Mossad ve İsrail vardı.

İsrail'in İtalyan ve diğer Avrupalı faşist örgütlerle işbirliği vardır. İtalyan makamlarının, ülkelerindeki radikal sağ terörizmi soruşturmaları sayesinde, en az 100 İtalyan faşistin Lübnan'daki Kataeb kampında Mossad tarafından silah ve patlayıcı maddeler konusunda eğitildiği saptanmıştır. İtalyan soruşturma görevlilerinin genel kanısına göre, Mossad'ın bu eğitim kamplarında Bologna katliamını gerçekleştiren teröristler de yetiştirilmiştir.

"ÇEKİK GÖZLÜ LEJYONERLER" KİMLER?

Bologna'da üç jandarma, suratları bereli, otomatik silah kullanan üç kişi tarafından öldürülür. Daha sonra bu olayı "Çekik Gözlü Lejyonerler" üstlenir. İsmi Nazi ideolojisini çağrıştıran bu örgütün militanları öylesine profesyonelce silah kullanıyorlardır ki, eğitimlerini bir atış poligonunda değil, askeri kamplarda yapmışlar imajı uyanmaktadır. Saldırganlar hakkında fazla bir delil elde edilememiştir. Polisin elinde sadece beyaz bir Fiat Uno ve bir adet Beretta 70 vardır. Bu silah daha çok NATO'nun özel organları olan NOCS ve GIS tarafından kullanılmaktadır. Ağır ama çok kullanışlı olan bu silah, 22 kalibrelik Remington mermisi atar. Adi suçlular tarfından hiç kullanılmayan bu silah yüzünden polis zor durumda kalmıştı. Balistik kayıtları ve önceki vakalarla karşılaştırma imkanı yoktu.

Örgüt mensubu olduğunu açıklayan bir başka kişi, telefonla yaptığı açıklamada, asıl hedeflerinin merkeziyetçi ve otoriter rejimler olduğunu iddia etmişti.

BİR "GLADYATÖR": Stefano Della Chiaie

Stefano Delle Chiaie Apio'da doğdu. Mussolini'nin nutuklar attığı meydanlarda büyüdü. Dokuz yaşına geldiğinde ülkesi II. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Mussolini bacaklarından asılmıştı ama, Stefano'nun yüreğindeki faşizm sevgisi silinmemişti. Daha 20 yaşındayken yörenin yerel faşist partisinin sekreterliğine yükseldi. İki yıl sonra da Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi.

Stefano partiyi pasif olmakla suçluyordu. 1958'de kendine daha radikal bir faşist parti bulup transfer oldu. Artık Ordine Nuovo üyesiydi. Partinin sloganları bile Nazi SS'lerinin kültürünü çağrıştırıyordu: "Onurumuz, bağlılığımızdır!"

Faşistler arasında kısa boyundan dolayı "Il Caccola", yani "Bücür" diye tanınan Chiaie gizli servislerle ilişki kurmaya ise 1960 yazında başladı. O sıralarda İtalya eylemlerle sarsılıyordu. Eylemlerde 12 kişi öldürüldü, yüzlercesi yaralandı ve olaylar hükümetin istifasına kadar vardı.

Bir İçişleri Bakanlığı görevlisi tam bu günlerde Chiaie'nin kapısını çaldı.

Chiaie mesajı almıştı. Hiç gecikmeden pasif bulduğu partisinden ayrıldı ve kendi faşist partisi "Avangurdia Nazionale" (AN) kurdu. AN, faşist terör eylemleriyle bundan sonraki 20 yıla damgasını vuracaktı...

İTALYAN FAŞİSTLER

Avangurdia Nazionale partisine her ay bağışta bulunanlar arasında 300 bin lirete yakın para veren çimento ve Sigorta Kralı Carlo Pesenti vardı. P2 Mason Locası'nın Başkanı Licio Gelli de destekçiler arasındaydı.

Parti kısa sürede İtalya'nın birçok şehrinde bürolar açtı ve hızla yayıldı. Ve silahlı eylemler başladı...

Ancak artık yasal partinin başkanlığını yapmak Stefano'ya yetmiyordu. O daha fazlasını, büyük bir silahlı çetenin liderliğini amaçlıyor ve yasalar tarafından denetlenmek istemiyordu. Bu yüzden 1966'nın başında birdenbire partisini feshetti. Ve yeraltına geçti...

Stefano bu dönemde kaçak olarak Avrupa'nın birçok yerini gezdi. Almanya, İspanya gibi ülkelere gitti ve bu ülkelerde neo-faşist bağlantılar kurdu. Hatta AN üyelerinden Mario Mellino'nun ifadesine göre, bir Fransız'la birlikte Roma'daki Güney Vietnam Elçiliği'ne bomba koyup rakip fraksiyonların üstüne yıkmak gibi tertipler tezgahladı. Bütün bunların adı "Gerilim Stratejisi"ydi... Yani karşı tarafı terör bataklığının içine çekerek halk nezdindeki meşruiyetini zedeleme stratejisi...

Chiaie'nin bir görevi de cuntalara "temizlik danışmanlığı" yapmaktı O yıllarda birçok ülkede faşist askeri darbeler yapılıyor, geride diktatörlükle yönetilen ülkeler kalıyordu. O da adamlarıyla beraber bu ülkeleri rejim muhaliflerinden temizliyordu! Bu hizmetlerinden ilkini 1967'de Yunanistan'daki CIA destekli askeri darbeden sonra gerçekleştirdi. Oraya gidip Yunan Gizli Servisi'nin seçtiği faşist militanları eğitti, onları İtalya'ya götürüp kurs verdi. İtalyan faşistlerini de Yunanistan'a götürdü. Bu operasyonun resmi adı "kültürel değişim" programıydı. Böylece Yunan ve İtalyan faşistleri bilgi ve görgülerini arttırdılar...

Stefano artık " Büyük Patron"un, yani dönemin CIA'nın da dikkatini çekiyordu. Hizmetleri karşılıksız kalmadı. Mafya, gizli servisler ve siyasetçilerle yakın ilişkisi olan bir Amerikan bankası; Chicago yakınlarındaki Continental Illinois National Bank and Trust Company, bugünler içindi. Chiaie bu bankadan yüklü çekler aldı.

BAKANLIKTA DARBE

12 Aralık 1969'da Milano'da Fontana meydanındaki Agrikultura Bankası'nda büyük bir patlama oldu. 16 kişi ölmüş, 88'i de yaralanmıştı. Ardından Roma'da bazı banka ve şirketlerde üç patlama daha oldu. Ve tüm bu olaylardan sonra bir "sürek avı" başlatıldı, birkaç gün içinde 150'den fazla kişi tutuklandı. Liderlerinden Pinelli yakalandı ve işkence gördüğü sırada öldürüldü. Ancak sevilen işçi liderinin katilini binlerce işçi Milano'da protesto edince provokasyon bozuldu. Polis tepkiler üzerine soruşturmayı derinleştirmek zorunda kaldı. Ve işi faşistlerin yaptığını anlaşıldı. Bomba Chiaie'nin yakın adamlarından Merlino tarafından bırakılmıştı...

İkinci büyük "iş" ise Chiaie ve adamlarının bir yıl sonra İçişleri Bakanlığı'nda yaptıkları darbeydi. Faşistler 50 kişilik bir komando grubuyla birlikte İçişleri Bakanlığı'na işçi kılığında girdi ve birkaç saat sonra Bakanlığı ele geçirdi. Darbe, onlardan daha güçlü bir gizli örgüt olan "Rüzgarın Gülü"nün başkanı Amiral Hencke'nin ertesi günkü telefonuyla yarım kaldı. Ve Stefano yine kayıplar karıştı. Yeniden ortaya çıktığında yıl 1971'di ve O, Franco yönetimindeki İspanya'daydı...

Francisco Franco'nun Chiaie'ye HAYRANLIĞI

İspanyol faşist diktatörü Franco, yüzden fazla adamıyla beraber ülkesine gelen bu faşisti krallar gibi karşıladı. Chiaie'nin şöhretini duymuştu ve ona hayrandı. "Stefano İtalya'da işleri yoluna koyan ender insanlardan" diyordu. Övgülerin ardından, Franco sadede geldi: İspanya'da da yoluna koyması gereken işler vardı...

Chiaie hemen ETA'ya karşı kolları sıvadı. İçişleri Bakanlığı'nın talimatıyla eski SS elemanlarını örgütleyip mücadeleyi başlattı.

Boş vakitlerinde de Güney Amerika ve Afrika'daki faşistlerle temas ediyor, Lizbon'daki bir örgüt aracılığıyla Angola'daki Unita'ya danışmanlık yapıyor ve Arjantin'deki ölüm mangalarının lideriyle görüşüyordu.

Chiaie İspanya'da kendisi gibi oraya sığınmış bir de kafadar buldu: Hitler'in askeri istihbaratçılarından Otto Skorzency... Otto ondan daha kıdemliydi ama Chiaie'nin yeteneklerini takdir ediyordu. Stefano'da gençlik ve enerji, Otto'da ise zengin bağlantılar vardı. Otto Skorzency 50'lerden bu yana "Uluslararası Stratejik Ölüm Mangası" gibi bir örgüt tasarlıyordu. İspanya Dışişleri Bakanı da fikri destekledi. Ve "Paladin" örgütü kuruldu... Chiaie'nin taze kan olarak gelmesiyle Paladin fikri canlandı ve hareket başladı. Rejim aleyhtarlarına karşı terör eylemleri ve cinayetler hızla attı... Skorzency ve Franco ölünce Chiaie'ye yine yol göründü. Portekiz ve Yunan cuntaları da devrilmişti. Chiaie'nin yeni mekanı, faşist kontrgerillaların cirit attığı Güney Amerika'ydı artık...

Gladio-GÜney AMERİKA BAĞLANTISI

Chiaie önce seçilmiş Başkan Allende'nin öldürülerek devrildiği Şili'yi ziyaret etti. Madrid'deki Enesia Ajansı adına yaptığı ziyarette amacı, görünürde "yeni rejimle ticareti geliştirmek ve dostluk kurmak"tı. Gerçekte ise cunta düşmanlarını öldürmek üzere tim örgütlemeye gelmişti. CIA destekli bu operasyona "Condor (Akbaba) Operasyonu" dendi. Chiaie bu operasyondan sonra Arjantin'in Buenos Aires kentini kendine mesken tuttu. Oradan birçok ülkeye bir ya da iki güvenilir dostuyla birlikte seyahat ettiği biliniyordu. 70-80 yıllarını Sicilya Mafyası ile Güney Amerika kokain kartelleri arasında arabuluculukla geçirdi. Bu arada Bolivya'nin seçimle gelen hükümetini Arjantin'in desteğiyle devirme işini tezgahladı. Aranan Nazi savaş suçlularından Klaus Barbie'nin yönettiği Bolivya'daki "Ölümün Nişanlıları" örgütüyle çalıştı.

Stefano bu arada kolunu yeniden İtalya'ya uzatıp Bologna Katliamı'nı yaptırttı. Katliamın ardından polis P2 Mason Locası Başkanı Gelli'yi tutukladı ve bu "saygın" şahsiyetin aslında savaş döneminden beri aranan bir suçlu olduğu ortaya çıktı. P2, karanlık bir suç odağıydı, Güney Amerika'daki faşistlerle de bağlantılıydı. Ardından da Chiaie-Gelli ilişkisi açığa çıkarıldı. İtiraflar sonucu Chiaie ile Gelli'nin Buenos Aires'te Sheraton Oteli'nin lobisinde buluşup yeni planlar yaptığı saptandı. Yıllarca kimliğini perde gerisinde tutmayı başaran Chiaie'nin ismi, ilk kez ramp ışıklarının altına çıkmıştı. Bologna Katliamı'nı araştıran savcı Gentile, katliam sanıkları olarak Chiaie'nin de aralarında bulunduğu beş kişi hakkında uluslararası tutuklama kararı çıkarttı. Chiaie dışında dört sanık hemen yakalandı. Chiaie ise o dönemde Bolivya'da güvenlik danışmanlığı yapıyordu.

Ancak tutuklama emrinden bir ay sonra Bolivya'da askeri rejim yerini sivil hükümete bıraktı. Ve İtalyan Gizli Servisi'nin koridorlarında sevinç çığlıkları yankılandı: Büyük balığı yakalama umudu belirmişti...

Chiaie'NİN DESTEKLİ KAÇIŞI

9 Ekim 1982 akşamı Alitalia'nın bir DC 10 uçağı tarifesiz bir uçuşla Roma'dan havalandı. Bolivya'nın başkenti La Paz'a giden uçakta 12 İtalyan gizli servis elemanı ve anti-terör uzmanı vardı. Hepsi de, yeni Bolivya hükümetinin kendilerini destekleyeceğini bilmenin rahatlığı içindeydi.

Ajanlar La Paz'da epey kaldı. Ancak eski kurt Chiaie hepsini atlatmış, çoktan Bolivya'dan ayrılmıştı... Chiaie'nin yakayı ele vermesi için beş yıl daha geçmesi gerekecekti.

1987'de Venezuella polisi başkent Caracas'taki apartmanında efsanevi İtalyan faşistini yakaladı. Söylentiye göre, Amerikan narkotiği DEA ABD'ye uyuşturucu sokan Chiaie'yi ihbar etmişti. İtalya hemen bir askeri jeti Caracas'a gönderdi ve "büyük balığı" aldırdı. Chiaie yargılandı, ama yakayı sıyırdı... Sanki görünmez eller devreye girmiş, bir düğmeye basıp bütün suç kayıtlarını silmişlerdi...

Öykü burada bitiyor. Ancak yıllardır Chiai'nin izini süren Amerikalı gazeteci George Black'in şu sözlerini de zihinlerden çıkmıyor: "Caracas'ta Stefano yerine terörist Carlos yakalansaydı bütün gazetelerde manşet olur, yüzlerce gazeteci peşine düşerdi. Carlos'tan katbekat daha önemli bir terörist olan Chiaie ile ise, birkaç gazeteci dışında ilgilenen bile yok.

İSRAL'İN İTALYA ÜZERİNDEKİ PLANLARI

İsrail'in İtalya'daki olaylara müdahalesinin çok karmaşık bir geçmişi vardır. İtalya, stratejik konumu itibarıyla Avrupa, Afrika, ve Ortadoğu arasında bir köprü başıdır. Arap dünyasıyla tarihsel bağları olan ülke, anti-siyonist katolik bir kültürle yoğrulmuştur, ayrıca örgütlü ve bilinçli bir işçi hareketine sahiptir. Amerika'daki eğilimler ülkenin sosyal ve kültürel gelişimi üzerinde etkili olmamaktadır. Bu özellikleri İtalya'yı dünya haritasında İsrail'in komplocu eylemleri için öncelikli hedef yapmaktadır. Siyonist bir lobiye ve siyonizmi savunan aydınlara sahip olmayan İtalya, İsrail tarafından "düşman ülke" olarak görülmektedir. İsrail bu ülkeye Amerika veya diğer müttefiklerin baskısıyla da etkide bulunabilmektedir. Daha 1940'lı yıllarda Haganah sabotajcılarının, Arap ülkelerine silah taşıyan gemileri İtalyan limanlarında havaya uçurması ve Irgun teröristlerinin Roma'daki İngiliz Büyükelçiliği'ne bomba atmasıyla, ülke siyonist terörizmin yatağı haline geldi. 60'lı yılların başında İtalya, siyonist İşçi Partisi mensuplarının, resmi ve yarı resmi radikal sağcıların, faşistlerin ve neo-Naziler'in İtalyan Demokrasisi'ni dinamitlemek için buluştukları bir merkez oldu. Ordu ve güvenlik servisi ile de yakın ilişkiler kuruldu. Bu unsurlar daha sonra 1964'teki başarısız darbe girişimine katılmakla suçlandı. 1971'deki ikinci darbe girişiminin lideri eski SS komutanı Valerio Borgheise'nin İsrail'e kaçtığı yolundaki haberler basında yer almıştır. Moshe Dayan'ın onayıyla Borgheise tarafından yazılan bir metin İsrail Savunma Bakanlığı'nca yayınlanmıştır. Dayan, Parlamento'da soru yöneltildiğinde bu konuyu doğrulamıştır.

1972'deki seçim kampanyasında, Mussolini'nin eski sağ kolu Faşist Parti Başkanı Giorgio Almirante ve eski NATO generali Gino Birindelli, İsrail üst düzey yöneticileriyle yakın ilişkilerinden gurur duyduklarını açıkça belirtiyorlardı.

1973'de Hıristiyan Demokrat Başbakan Mariano Rumor'a suikast yapan Bertoli'nin yanında, cinayet aracı olarak İsrail ordusunun işaretini taşıyan bir bomba bulunmuştur. Yapılan araştırma sonucu suikastçinin, bir süre öncesine dek bir İsrail Kibbutz'unda yaşadığı saptanmıştır.

SIFAR'ın yeni orta-sol hükümeti devirip, NATO destekli aşırı sağcı bir askeri diktatörlük kurma hazırlıklarının arka planını İsrail'in verdiği raporlar oluşturmaktadır. Söz konusu girişim son anda engellenmiştir.

1973 yılında Argo 16 adlı uçak Mossad tarafından düşürülür. Operasyona sebep olarak, bu uçakla Filistinlilerin İtalya'dan Malta'ya taşınıyor olması gösterilir. Fakat Filistinlilerin bu yolculuğu yaptığını Mossad'ın bilmesi ilginçtir. İtalyan Gizli Servisi dışarıya bilgi sızdırmış olmalıdır. Bunu gerçekleştiren kişi, SID'in Başkanı Gianadelio Maletti'dir. Maletti'nin Mossad'ın Roma Şubesi Başkanı Asa Leven'le yakın ilişki içinde olduğu tesbit edilmiştir. SISMI teşkilatının içinde kirli işlerin yaptırdığı "Ofis K" adlı bir bölüm vardı. Aslında Gladio'nun silahlandırılmasıyla da bu Ofis K ilgileniyordu.

Maletti o yıllarda SID-Gladio-Mossad işbirliğinin güzel örneklerini sergiliyordu.

P2 Mason Locası'nın listelerinde 70'li yılların tüm gizli servis elemanlarının ismi olması da şaşırtıcı bir gerçekti. SISMI'nin direktörü olan Giuseppe Santoviko 30 Ocak 1978 tarihinde Andreotti başkanlığında bir konsey tarafından Ulusal Güvenlik Otoritesinin başına getirilmişti. P2'ye kayıtlı olması ise inanılmazdı ama gerçek buydu.

İtalya, Vatikan gibi dini bir merkezi bünyesinde barındırması ve Hıristiyan aleminin kalbi görevini görmesinden ötürü hedef ülke seçilmiş, Mafya-Gladio-P2 örgütlenmeleriyle kargaşalığa sürüklenmişti.

İsrail'in İtalya'da 1973'lerden sonra gerçekleştirdiği eylemler, Mafya süsü verilerek örtbas edilmiş ve anarşi İtalya'nın gündemini günümüze kadar aralıksız meşgul etmiştir. Olayların perde arkasına baktığımızda ilk planda İtalyan Kontrgerillaları Gladio'ya, onların arkasında P2 Mason Locası'na, en geride de İsrail gizli servisi Mossad'ın ismine sıkça rastlıyoruz. Aldo Moro'dan Savcı katliamlarına kadar uzanan zincirin halkaları tek bir merkezi göstermektedir. Böylesine önemli ve alt yapı gerektiren eylemlerde, mafya ancak bir piyon görevi görmekte, gerektiği zaman kullanılmakta, çoğu zamansa suçun üzerine atıldığı bir "delikanlılar kulübü" olmaktadır.

İTALYA'DA MASON LOCALARININ ARKASINA SAKLANDIĞI TEŞKİLAT: MAFYA

P2 Mason Locası Başkanı Licio Gelli, İtalyan Gladio'sunun önde gelen şeflerindendi. Gladio birini ortadan kaldırmak istediği zaman bunu mafyaya yaptırırdı. Gizli servisler aslında mafyayı ortadan kaldıracak güce her zaman sahipti. Ama Gladio mafyayı taşeron olarak kullandığından, hiçbir zaman olaya girmiyordu..

Kalabriyalı sorgu yargıcı Antonnio Cordova, Ndrangheta da denilen yerel "mafia calabrese"ye karşı yürüttüğü soruşturmalarda, işlenen suçlara iştirak etmiş pek çok politikacının da ismine rastlamıştı. Mafya ile politika çevresi arasındaki bağlantıyı da genellikle mason locaları sağlıyordu. Cordova, kimlerin mason olduğunu gösteren listelere el koymak isteyince dönemin Hıristiyan Demokrat Partili Devlet Başkanı Francesco Cossiga, büyük bir tepkide bulunmuştu (doğal olarak bu da, devlet başkanlık makamını barındıran Quirrinal Sarayı'nın tam bir mason yuvası olduğu iddialarını doğurmuştu). Bunun ardından yine dönemin Adalet Bakanı Claudio Martelli, sorgu yargıcının önüne o kadar çok engel çıkartmıştı ki, sonunda Cordova buna dayanamayıp istifa etti.

Emniyet güçleri, Sicilya'da faaliyet gösteren en az 113 mason locası tesbit etmişlerdi. Bunlara yaklaşık 2.500 kişi mensuptu. En az 30 mason locası, tümüyle mafyanın egemenliğinde (örneğin "Palermo A. Diaz'ın Şark'ı"nda mafya babası Vito Cascioferro'nun rolü çok büyüktür; en çok mensuba sahip olan "Garibaldi"de üst düzeyde dört mafya babası bulunmaktadır: Francesco Cascioferro, Giovanni La Cascio, Giovanni Lo Baldo ve Pietro Teresi). Polisin 1993 Aralık ayında yaptığı ani bir baskın sonucu pek çok gizli şebeke ortaya çıkarılmış, mafya ve bunlara bağlı spekülatörlerin yanında birçok polisin ve ajanın da bu şebekelere üye olduğu belirlenmiştir.

Soruşturmayı yürüten savcılar, Palermo'nun yaklaşık 80 km batısındaki Trapani ilçesinde kriminal olarak değerlendirilen mason localarının merkezinin bulunmasına şaşırmamıştır. Bu ilçe, Avrupa'da kredi kurumlarının ve özel bankaların en yoğun bulunduğu yerdir. Mali polisin ve Carabinieri'nin ayrıntılı pek çok raporundan hareketle, Anti-Mafya Komisyonu işe bu ilçeden başlamış ve yapılan araştırmalar neticesinde eski Doğu Bloku'na yönelik spekülatif paraların çoğunun buradan transfer edildiği anlaşılmıştır.

İtalya'da mason localarının emirleriyle Kontrgerilla tarafından işlenen cinayetler, Mafya teorileriyle örtbas edilmeye çalışılmaktadır. Oysa mafyanın bu cinayetleri organize edecek ne gücü vardır, ne de masonluktan bağımsız bir yetkisi.

Angelo Jannore adlı polis müdürü, iki yıl boyunca Mafya kontrolündeki Corleone'de bulunmuştur. Bunun üzerine iki rapor hazırlanır. Bunlar 68 sayfalıktır ve çok gürültü çıkaracak niteliktedir. Çünkü bunlar masonlar ve Mafya arasındaki bir işbirliğini su yüzüne çıkaracaktır. Jannore birinci dosyayı Savcı Falcone'ye verir. Bir diğerini de o dönem Palermo Başhakimi Pietro Giammanco'ya teslim eder. P2'ye benzeyen kanunsuz işler yapan gizli localardan bahseder.

Gizli masonluk belgelerinde son yılın çok büyük skandallarının izine rastlanır. Bunların arasında kimyasal artık trafiği, kanunsuz silah ticareti, eski Sovyetler Birliği'yle uranyum ticareti vardır. Cordova'nın çabalarıyla parlamento komisyonunca hazırlanan ve 1984 yılında tamamlanarak açıklanan raporda değişik amaçlı gizli mason localarının olduğu ve bunların P2 Skandalı'yla ortadan kalkmadıkları, aksine daha da güçlendikleri ortaya çıkar.

Cordova'nın araştırmasında Colosseum Locası'nın da ismi geçmektedir. Bu loca, Amerikan sağı ile İtalya arasında masonik bir köprü oluşturan Giuliano Di Bernando'nun otoritesi altında çalışmaktadır.

Cosa Nostra-Gladio İŞBİRLİĞİ VE SAVCI KATLİAMLARI

Masonluk-Mafya zincirini ortaya çıkarmaya çalışan ve "rüşvet nedir bilmeyen" savcıların ortak sonu fail-i meçhul cinayetlerin hedefi olmaktır.

Hıristiyan Demokratların SP ile birlikte kurdukları koalisyon hükümeti, eski tanınmış isimlerden Andreotti, Craxi, Forlani, Cossiga gibilerini dışarda bırakmıştır. Gulio Amato'nun kurduğu yeni hükümet genç ve yetenekli bürokratlardan oluşmaktadır. Bu genç bürokratların geçmişlerinin temiz olması, eski veya yeni skandallara karışmamış olmaları, "rüşvet nedir bilmemeleri"ne güvenilmektedir. Ayrıca P2 ve Gladio gibi Kontrgerilla örgütleriyle ilişkilerinin olmadığını da belirtilmiştir.

Politik düzeni ve devlete güveni sarsan son olay, savcı Giovanni Falcone'nin bir suikaste kurban gitmesiydi. Falcone yıllardan beri Sicilya Mafyası'na karşı verilen mücadelenin başını çekiyor, saflarını genişletiyordu. Çalışmaları başarılıydı. Araştırmalarının sonunda mafyaya büyük darbeler indirmişti. İtalyan halkı, özellikle Sicilyalılar onu, Sicilya'yı kıskaca almış olan ahtapotu parçalayacak dürüst bir savcı olarak görüyorlardı. Halkın gözünde adaletin sembolüydü. Atom sığınağına benzeyen bürosuna giriş çıkışlarında çok sıkı korunmasına rağmen, mafya onu tasfiye edebildi.